Modern zamanın en bayağı bilgi kaynağı Vikipedi’de yer alan tanıma göre mekân, çeşitli yaklaşımlarca farklı ele alınmakla beraber geniş bir çerçeve ile “İnsanı çevreden belli bir ölçüde ayıran ve içinde eylemlerini sürdürmesine elverişli olan boşluk ve sınırları gözlemci(ler) tarafından algılanabilen uzay parçası.” olarak tanımlanır. Yazınsal bir ürün olan roman ile birleştirildiği zaman ise algılanabilir bir kavram olma özelliği anlamını yitirir ve hayali bir çevrenin algılanamaz bir parçasına dönüşür. Algılanamama sebebi ise önceki yazıda* bahsedildiği gibi roman tanımındaki asıl anlatının ardında, gizli bir şekilde anlamları saklamasıdır. Peyami Safa bu algılanamaz boşluğu, İstanbul’un tanınmış semtlerinde görünür kılmaya çalışmıştı.
Doğu ve Batı olarak bölünen bir dünya görüşünde bu fikirlerin kent mekânında görünür kılınması gayet anlaşılabilirdir. Peyami Safa’nın kent mekânında görünür kılmaya çalıştığı algıyı, Orhan Pamuk ve Kemal Tahir gibi yazarlar, domestik mekânın kente ve aileye yansıması olarak metinlerine ustaca dâhil ederler. Pamuk’un "İstanbul-Hatıralar ve Şehir"inde ve Kemal Tahir’in "Esir Şehir" üçlemesinde "Konak", mimari bir yapıdan, hayatın algılanışına dair felsefi bir metafora dönüşür.
Orhan Pamuk'un otobiyografik romanı bir taşınma anısıyla başlar. Osmanlı ailesi gibi hep birlikte ayrı oda kısımlarda yaşadıkları taş konak terk edilir.1 Pamuk ailesi apartman dairesine taşınır. Yaşam mekânlarındaki bu değişim aileyi tekrar tanımlar. Pamuk’un kullandığı “Osmanlı ailesi” kalıbı, farklı bir tanımlamaya gerek duyulan ve aile örgütlenmesinin zamana bağlı yeni bir adlandırılması olur. Konağın izin verdiği mekansallığı kullanan aileler artık Osmanlı ailesi olarak anılmaya başlanır. Bu dönüşüm elbette ki ailenin işleyişini de etkileyecektir. Ancak Pamuk ailesinin değişen mekânı, aile ilişkilerini kökten bir değişime hemen uğratmaz.
Katlar arasında bir büyük aile konağının kısımları arasında olduğu gibi, sürekli bir gidiş geliş olduğu için, Pamuk apartmanının daire kapıları çoğu zaman açık olurdu.2
Üst katlarında ninelerinin yaşaması, eski ve bir arada olan (konak içerisinde tek bir hanede çözülen) aile yapısının hala devam ettiğini gösterir. Belki de birçoğumuzun aşina olduğu, belli bir ailenin, apartmanın farklı dairelerine yayılmış bir şekilde yaşama geleneği, Batılılaşma sürecinin mekân üzerindeki değişimi ile gündelik aile pratiklerinin farklı dönüşüm süreçlerine tabii olmalarından kaynaklanır. Alışık olunan aile sistemi üzerine getirilmiş bir konak sisteminden, Batılı bir apartman sistemine geçilmesi, eser genelinde bahsedilecek olgular hakkında erken bir ipucu verir. Konak, artık eski hayatın değişime direnemeyen mekânıdır.
Görsel: Eda Demir, illustration.ed, 2021.
"...yıkık konak kalıntıları -tuğla duvarlar, cam kırıkları, bir iki devrik merdiven basamağı ve eğreltiotlarıyla incir ağaçlarından oluşan ve bende hala derin bir hüzün ve çocukluk fikri uyandıran bir kıvam- apartman binaları tarafından daha bütünüyle yok edilmemişti."3
Çoğalmakta olan apartman yapılarının arasında yiten konaklar, dönüşen bir sistemin mekansal tanıkları olmakla beraber, geçmişi hatırlatan hafıza nesneleri olarak da var olurlar. Pamuk’a hüzün duygusunu yaşatan, onda bir kayıp duygusu oluşturan işte bu nesnelerin yitirilişidir.
Aynı mekânsal metafor Kemal Tahir’in "Esir Şehir" üçlemesinde de yer alır. İmparatorluğun yıkılmış olduğu bir zamanda geçen "Yol Ayrımı"nda (üçlemenin son kitabı) şehir peyzajı yıkılmış bir manzara sunar. Arka planda yer alan harabe şehir, imparatorluğun mekânsal tasviridir. Bu peyzaj içerisinde çokça betimlenen eleman ise yine konaktır. Genel olarak yanmış bir şekilde karşımıza çıkan konak, neredeyse 100 yıldır çürüyerek yıkılmakta olan bir imparatorluğa karşılık gelir. İmparatorluk yanmış bir konaktır artık. Konak, tipik bir Osmanlı yapısı olarak önümüze çıkar ve belirli bir aile yapısına ve sosyal yapılanmaya tekabül eder. Yuva-hane olarak alışılmış bir mekânsal düzenin yanmış bir halde peyzajda belirmesi, olay akışı içerisinde açıkça dile getirilmeyen aidiyet ve kimlik sorunlarını resme dâhil eder.
Kamil Bey'in kızı Ayşe ile Doktor Münir Bey arasındaki konuşma dolaylı yoldan bu ilişkiyi ortaya koyar. Münir Bey’in "…Ama biz, yıkılmakta olan bir imparatorluğun adamlarıyız…" sözünden sonra "Ayşe, bir zaman yanmış konak kalıntısının üstünden Boğaz’a bakarak yürüdü…"4 diye ekler.
Şehir-mekân dizilimini sekteye uğratan yangınların yok ettiği konaklar, kent hafızasından bir anda silinmeyen birer obje halini alır. Her yangın bir kez daha hatırlatır yaşananları. Yıkılmakta olan imparatorluğu, bir asırdır izleyen insanların anıları, gözlerinin önünde küçük bir sekans gibi tekrar canlanır. Yangınları ile meşhur İstanbul şehrinin alevleri de bu yüzden çok kez konu olur yazarlara. Alevlerin tahrip ettiği mekânlar birer projeksiyona dönüşür. Şehir-mekân tarihe tekabül eder. Zaman, mekân içerisinde görünür kılınır ve yanıp kül olan bir konak ile nostaljik bir film son bulur. Rutin hayata dönülür. İstanbul: Hatıralar ve Şehirdeki izlek yangınlar mekânda gizli hüzün öbekleri halinde parlayıp yok olurlar. Bu yüzdendir ki Orhan Pamuk, Yahya Kemal’den bir alıntı ile başlamıştır romanına:
"Hüznü bir zevk edinenler yaşıyorlar burada."
*Serinin ilk yazısı olan Peyami’nin Mekânı: Fatih Harbiye başlıklı yazıyı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
1 Pamuk, O., (2017). İstanbul: Hatıralar ve Şehir, S. 17, YKY Yayıncılık, 2017.
2 Pamuk, O., İstanbul: Hatıralar ve Şehir, S. 18, YKY Yayıncılık, 2017
3 Pamuk, O., İstanbul: Hatıralar ve Şehir, S. 33 , YKY Yayıncılık, 2017
4 Tahir, K., Yol Ayrımı, S. 250, İthaki Yayınları, 2016.
Eren Can Altay. Bahçeşehir Üniversitesi’nde mimarlık lisans eğitimi aldı ve bu süre zarfında çeşitli mimarî yarışmalara katıldı. “Şehrin Yatay Düzlemleri” projesi ile 2014 Ytong mimarî fikir yarışmasında eşdeğer ödüle layık görüldü. Yüksek lisansını İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Tarihi, Teorisi ve Eleştirisi bölümünde tamamladı ve “Alternatif Kamusal Alan Olarak Artık Mekan ve Bireysel Kullanım Olasılıkları” başlıklı teziyle buradan mezun oldu. XXI ve Betonart gibi mimarî dergilerde yazıları yayımlandı. Salt ve TAK gibi kurumlarda sunumlar gerçekleştiren Eren, mimarlığı “öğrenmeye” devam ediyor.
Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetnamesi" ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır.
Read moreAhmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.
Read more