Bir Şehir Nasıl Dirençli Olur?
Latince kökenli İngilizce bir kelime olan "resilience",
Türkçeye "dirençlilik" olarak çevrilmiş. Resilience, dirençlilik anlamına ek olarak
dayanıklılık, esneklik gibi anlamları da olan, şehircilik literatürünün yanı
sıra psikoloji literatüründe de kendine yer edinen bir kavram.
Büküldüğü zaman esneyen ama eski formuna geri dönebilen
esnek bir materyal gibi insanlar da kriz anlarında yeni durumun etkilerini
yaşar. Kimileri eski formuna geri dönebilirken kimileri ise kırılır.
Şehirler de bir bakıma insanlar gibidir. Afet ve kriz
anlarında bazı şehirler yani ‘dirençli şehirler’ dediklerimiz ayakta kalırken
diğerleri çökebilir.
Uluslararası bir ekonomi örgütü olan ve şehircilik alanında
hatırı sayılır çalışmaları bulunan OECD’ye (Organisation for Economic
Co-operation and Development — Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü)
göre dirençli şehirler gelecekteki ekonomik, çevresel, sosyal ve
kurumsal şoklara hazırlıklı olan, onları absorbe edebilen ve bu krizlerden
sağlam çıkabilen şehirlerdir. Dirençli şehirler sürdürülebilir
kalkınma, refah ve kapsayıcı büyümeyi teşvik ederler.
Peki bir şehri dirençli kılan nedir ve nasıl dirençli olur
bir şehir?
Aslında bu sorunun cevabı pek de kolay değil. Dirençli olmak
isteyen şehirleri uzun ve zorlu bir yolculuk bekliyor. Zira bir şehrin dirençli
olması dört temel etkene bağlı: Ekonomi, yönetişim, toplum ve çevre.
Çeşitli ve çok sayıda endüstrisi; büyümeyi tetikleyecek
dinamik bir ekonomik yapısı; yenilikçiliğin de işin içinde olmasını sağlayan
koşulları olan; insanların rahatça iş bulabildiği, hizmetlere rahatça
erişebildikleri ve becerilerini geliştirebildikleri şehirler ekonomik anlamda
dirençliliklerini sağlamışlardır diyebiliriz.
Açık yönetim ve liderlik anlayışını benimsemiş, liderlerinin
stratejik ve entegre yaklaşımları olan, halkın yönetimde söz hakkı olan, açık
ve şeffaf yönetim anlayışını benimseyen şehirleri de dirençli yönetişime
(governance) sahip şehirler olarak tanımlamak mümkün. Toplumun kapsayıcı ve
uyumlu olduğu, vatandaşların topluluklardaki ağlarının ve iletişimlerinin etkin
olduğu, güvenli mahalleleri olan, bireylerin sağlıklı ve mutlu yaşamın tadını
çıkardıkları şehirler ise dirençli toplumları olan şehirlerdir. Son olarak,
dirençli çevresel yapısı olan şehirlere baktığımızda ise bu şehirlerin sağlam
ve çeşitli ekosistemlere, yeterli doğal kaynaklara, arazi kullanımına yönelik
tutarlı politikalara sahip olduğunu ve altyapının da temel ihtiyaçları
rahatlıkla karşılayabildiğini görürüz.
Tüm bunların yanı sıra bir şehri dirençli kılan çok önemli
bir etken daha var. O da bir şehri şehir yapan insanın, şehirlinin, bireyin
direnci. Bir şehrin insanları yeteri kadar istekli, mücadeleci, güçlü kısacası
dirençli olmazsa o şehir ne kadar dirençli olabilir?
Yaşadığımız şehirlerin trafiğinden, kirliliğinden,
sıkıcılığından her gün bıkmadan şikayet ederken kaçımız şehri için harekete
geçiyor? Kaçımız yere çöp atan birini gördüğünde uyarıyor? Kaçımız sökülmüş bir
kaldırım taşı, taşan bir rögar ya da oyuncakları kırılmış bir park gördüğünde
belediyeyi arayıp bunu bildiriyor ya da elindeki cep telefonundan bir şikayet
formu dolduruyor?
“Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünür. Ama kimse kendini
değiştirmeyi düşünmez.”
Lev Tolstoy
“Dünyada görmek istediğiniz değişim olun.”
Mahatma Gandhi
Dirençli şehirler için dirençli şehirliler gerekir.
Dünya örneklerini incelediğimizde dirençli olmayı
başarabilmiş ya da bu yolda emin adımlarla ilerleyen birkaç şehre rastlamak
mümkün. Bu konuda en başarılı örneklerden biri Amerika Birleşik Devletleri’nin
güneyindeki Louisiana eyaletinin en büyük şehri olan 391.000 nüfusa sahip New
Orleans.
New Orleans’dan 2005’te gerçekleşen Katrina Kasırgası’ndan
aldığı darbeler sonucunda akıllanmış bir şehir olarak bahsetmek mümkün. Bu
kasırga, şehrin %80’ini ağır hasara uğratmış, 1 milyon insanı evsiz ve işsiz
bırakmış, ayrıca 1800 kişinin yaşamını yitirmesine sebep olmuş.
New Orleans Belediyesi bu afetten sonra harekete geçmiş ve
dirençli şehir olma yolunda birçok çalışma yapmıştır. Ağustos 2015’te
dirençlilik stratejisi belgesini yayınlayan şehir, Eylül 2016’da bir yıl
boyunca neler yaptıklarına dair bir faaliyet raporu da yayımlamıştır.
Çevresel değişimi kucaklayan, adil, değişime hazırlıklı
modern bir şehir olma vizyonunu benimseyen New Orleans akıllı su yönetimine
geçiş yapmış, enerji kesintilerine karşı inovatif çözümler geliştirmiş, tüm
plan süreçlerine halkın katılımını sağlamış, ulaşım ve altyapı sistemini bölgesel
çözümlerle herkes için erişilebilir kılmıştır.
Kasırga
öncesi ve sonrası New
Orleans
İklim değişikliği, doğal afetler, yoğun nüfusun getirdiği
problemler, ekonomik krizler ile mücadelede başarılı olmayı sağlayan
dirençlilik kavramı 21. yüzyıl şehirlerinin tümünün benimsemesi gereken bir
olgudur.
Haftalarca, aylarca evlerimize kapanmak zorunda kaldıktan
sonra bir günde ‘yeni normale’ geçmek zorunda kaldığımız şu günlerde şehirler
ya da biz yeterince dirençli olabilseydik bunları yaşamak zorunda kalır mıydık?
Tüm canlılara daha saygılı davransak, doğayı yeterince koruyabilsek,
tüketimlerimizi azaltsak daha dirençli varlıklar olabilir miyiz ve böylece
şehirlerimizin de daha dirençli olmasını sağlayabilir miyiz acaba?
Hong
Kong’dan bir duvar yazısı, Mart 2020.
21. yüzyıl dünyasında dirençli bir şehir olmak maalesef
çok da kolay değil. Amazon ormanları yanarken, ortalama bir şehir
büyüklüğündeki buzullar okyanuslarda yüzerken, 2020’nin Afrika’sında insanlar
hala susuzluk ve kıtlık ile mücadele ederken, her geçen gün yeni bir hayvanın
ya da bitkinin soyu tükenirken, yüzlerce insan dünyanın en zengin
metropollerinde sokakta yaşamak zorunda kalırken şehirler nasıl dirençli
olabilir?
Resilient New Orleans (2015). City of
New Orleans.
Tüysüzoğlu, N. Resilience: Krizi Cevhere Dönüştürme Sanatı.
Ece Turna. Şehir Bölge Plancı. 2016’da Thesally Üniversitesi’nde, 2018’de
Dortmund Teknik Üniversitesi’nde Erasmus programıyla eğitim aldıktan sonra 2019
yılında İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nden mezun oldu. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’nde çalışıyor ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde bölge planlama
üzerine yüksek lisans yapıyor. Şehirleri gezerken fotoğraf çekmeyi, yeni
insanları, kültürleri ve lezzetleri tanımayı seviyor.