Bir kent nasıl okunur? Şöyle bir durup yaşadığımız sokakları ve kenti fark edebiliyor muyuz? Kenti okuyabilmemiz için gerçekten durup bir sokağı, binayı, ağacı seyretmek mi gerekir? Biz durduk diyelim ya sokak durmuyorsa? Biz niye kenti okumaya çalışıyoruz?
Kenti; nerede yaşadığımızın farkına varmak, kenti anlamak, kente dair çözüm üretmek, hakkında bir şeyler yazmak veya kente dair tasarım yapmak istiyorsak oraya ait olması için okuruz. Buna kenti deneyimlemek, analiz etmek de diyebiliriz.
İlk defa kent okuması yapmam gerektiğinde kenti okumanın yürüyerek mümkün olacağını öğrenmiştim. Sadece yürüyecektim. Adım atarak başladığım bu yolculuk bir sürü keşifle devam etti. Bedenin mimariyle ilişkisini ve bunu anlatan mimarları tanıdım. Bu yolculuğun başına dönüp adım adım nelerle karşılaştığıma bakalım.
Yer: Kadıköy. Elimdeki haritaya geldiğim sokakları işaretleyerek bir rota oluşturdum. İlk analizim yürüdüğüm sokakların genişliklerinin, bina yüksekliklerinin nasıl olduğuna ve insanların o sokağı neden kullandığına dairdi. İnsanları gözlemliyordum, gelip geçiyorlar mıydı, özellikle o sokağı mı kullanıyorlardı ya da o sokakta uğradığı bir mekân mı vardı?
İnsan hareketlerini, sokağın kullanımını gözlemlemeye başlamam aslında mekânın bedenlerle anlamlı hâle geldiğini görmemi sağladı.
İnsanlar bir sokakta yavaş diğer sokakta hızlı yürüyorlardı, bir sokakta durup alışveriş yapıyor diğer sokakta durmasına imkânı olmayacak şekilde ilerliyordu. O sokağa ait bir hareketi diğer sokakta uygulamak imkansızdı.
Bir sonraki denememde sokakta ne var diye bakmak yerine kendimi analiz etmeye başladım. Rotamı değiştirmedim. Yürürken bedenim nereye yöneliyordu, nasıl ilerliyordum, gözlerimi nereye çeviriyordum, kafamı kaldırıp gökyüzüne bakabiliyor muydum yoksa gözlerim daha çok zeminde mi geziyordu?
Bu sorularımdan sonra aklımda bir görüntü oluştu: Kırmızı bir çizgi. Bu kırmızı çizgi bazen sadece aşağıda geziyordu bazen sadece yukarıda bazen de aşağıda gezerken bir süre sonra yükseliyordu. Bu kırmızı çizgi sokakta yürürken gözümü gezdirmemle ortaya çıkıyordu. Artık bu noktada aslında sokakları gözümüzle gezdiğimizi fark ettim. Göz görüyordu ve bedeni yönlendiriyordu.
“…göz bedenle ve diğer duyularla iş birliği yapmaktadır.”1
Hilye Melis Erdoğan, 2019
Kent deneyimimizi birçok duyumuzu eş zamanlı kullanarak gerçekleştiririz. Görme duyusu diğer duyuları harekete geçirmesiyle deneyimin en önemli noktasıdır.
''Pallasmaa(2011), Merleau-Ponty'nin nesnelerin derinliğini, kayganlığını, yumuşaklığını, sertliğini görebildiğimizi vurguladığını, Cezanne'ın ise kokuları bile görebildiğini ifade ettiğini belirtmiştir.''2
Bu yürüyüş sayesinde görmenin yanında ister istemez diğer duyularımızın da farkına vardık.
“Çok duyulu algılama, kendi başına yeterli bilgi kaynağı olamayacak duyu organlarının birbiriyle etkileşime girmesi, birbirleriyle iş birliği yaparak eksikliklerini tamamlamaları yoluyla gerçekleşmektedir (Bachelard, 1969; Marks, 2000; Pallasmaa, 2005)”3
Zaten işe sadece yürümekle başlamıştık değil mi?
1,2,3 Tasarım Eğitiminde Duyusal Farkındalık ve Yaratıcılık İlişkisi Üzerine
Hilye Melis Erdoğan. İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğrencisi. Üniversitenin ilk gününden beri “yapı yapmadan nasıl mimar olunur”a kafa yoruyor. Bu düşünceyle ilk adımını ikinci bir üniversitede sosyoloji bölümünü okumaya başlayarak attı. Mesleğin somut tarafından kaçarken kendini mimari kuramlarda buluyor. Gözlemlemeyi, anlam aramayı, şiiri, başını kaldırıp yıldızları izlemeyi çok seviyor. Bazen çalışmayı bahane edip İskele’nin keyfini çıkarmaya gidiyor.
Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetnamesi" ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır.
Read moreAhmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.
Read more