Menu

Home Page / Blog

Bir Kent Tarihi İnşa Etmek: New York
İskele Blog 19 February 2021
Başak Körün

Bir Kent Tarihi İnşa Etmek: New York

Şehirlerin kaç yaşında olduklarını hiç düşündünüz mü? Halep yaklaşık 10 bin yaşında. Biblos’un tarihinin milattan önce 7. yüzyıla dayandığı düşünülüyor. Kendi topraklarımıza baktığımızda 11.600 yıllık geçmişe sahip Göbeklitepe’yi görüyoruz. Yönümüzü batıya dönelim. Heybetli Roma’nın kentlerinden biri: Atina. O da tecrübesi oldukça fazla bir şehir, neredeyse 10 bin yaşında. Avrupa’yı da geçip daha batıya bakalım. Yeni Dünya. Amerika. En batının en doğusundaki bir kentten söz edelim; New York kenti. Bininci yaşını daha kutlamadı.

New York kent tarihine baktığımızda 1500’lü yıllardan başlayan bir zaman çizelgesi oluşturmak mümkün. Bu kent tarihi okumasını yaparken gözden kaçırmamamız gereken bir nokta var elbette. Amerika kıtasına uygarlık Colomb’un keşfi ile gelmedi. Bu büyük kıta içerisinde yaşı 5-15 bin arasında değişen yerleşimler olduğu biliniyor. Ama New York’ta 15. yüzyıldan önce bir kent olduğuna dair herhangi bir bilgi yok. Bu şehir oldukça genç ve bu gençliğin dinamizmine, cazibesine sahip. Biraz da bu şehrin dinamizmine ve dinamiklerine bakalım.

New York Amerikan rüyasının mekân olarak vücut bulmuş hali. Birleşik Devletler hakkında yapılacak birçok tanımlamaya hatta neredeyse tüm tanımlamalara New York da sahip. Duyarlı gözler birçok dünya kentinde gökdelenlerden rahatsızlık duyarken New York gökdelenlerinden dolayı eleştiri yağmuruna tutulmadı. Sanki hep kuleleriyle var olmuştu. Bu konu hakkında Gürhan Tümer "Eski New York’lar"başlıklı yazısında siluetini kulelerin belirlediği birkaç kent çiziminden bahsediyor.

Görsel 1: 1660 tarihli New Amsterdam haritası, New York Historical Society Library.

Kuleler şehri New York’un kent tarihi; 16. yüzyıl sonlarında yerleşen Amerikan yerlileriyle (Munsiler, Lenaplar, Nayaklar, Hakensekler vb.) başlar. 17. yüzyıl başlarında Hollandalı denizcilerin bölgedeki keşif gezileri artar ve 1621’de sömürge faaliyetleri için Doğu Hindistan Kumpanyası kurulur. Şimdiki New York toprakları, 1626’da Yeni Hollanda’nın şubesi olarak New Amsterdam ismini alır. 1664 yılına kadar bu isimle anılan topraklar, İngilizler'in zaferiyle kralın kardeşi ve tahtın varisi York Dükü'nün şerefine New York adıyla vaftiz edilir.

Şehrin nüvesi Hollandalıların inşa ettiği Amsterdam Kalesi ve çevresindeki yerleşim (Görsel 1) ile şekillenir. İngilizlerin adayı alması ile yeni bir kale yapılır ve yıllar içinde farklı isimlerle anılır. 19. yüzyıl başlarında New York’un Amerikan kenti haline gelmesiyle birlikte bu kale yıkılır. Önemli bir liman olmasıyla cazibe merkezi haline gelen kentin yıllar içerisinde nüfusunun hızla arttığını görmek mümkündür. Öyle ki 1790 ve 1820 yılları arasında eyaletin nüfusu dörde katlanarak 340 binden 1,4 milyon civarına ulaşır.2

Nüfusun artması ve şehrin el değiştirmesi ile birlikte kentin çehresi ve kimliğinin de değiştiğine şahit oluruz. 17. yüzyılın sonlarına kadar bir Hollanda kentine benzerken 18. yüzyılda bir İngiliz kentine evirildiğini görürüz. 1811 yılında "Komisyon Üyeleri" tarafından 200 yıllık bir nüfus projeksiyonu ile hazırlanan planda kent gridal bir sisteme (Görsel 2) sahiptir. 

Görsel 2: Komisyon Üyeleri Haritası-New York Kenti, William Bridges 1811.

Kentin güçlü bir liman olması, sermayesinin yıllar içinde artması onu bir finans merkezine çevirir. Birleşik Devletler'in borsasının bu şehirde yer alması stresi artırırken şehir, altyapı ve yapı stokunun eksikliğiyle mücadele etmek zorunda kalır. Bu mücadelenin bir örneğini New York'un kurulduğu yer olan Manhattan Adası'nda görürüz. Bu ada yeterli olmayınca çevre adalara kanallar ve köprülerle ulaşım sağlanarak, şehir büyük bir adalar topluluğuna dönüşür.

Kıtanın bankası haline gelen New York, 20. yüzyıl başlarından itibaren yüklendiği bu tanımla beraber büyüdükçe büyür. Fakat yüzyıl boyunca devam eden bu büyüme bu kez yere paralel değildir. Üretilmeyen tek şeyin “toprak” olduğu kabulüyle kentin işlevini yerine getirmek için dikeyde büyümesi kaçınılmaz olur. Son dört yüz yıl içerisinde küçük bir Hollanda sömürge şehrinden akıllarımıza gökdelenleriyle kazınan New York’a uzanan bu hızlı değişim sadece dikkatli gözlerin farkına varabileceği bir gerçekliktir.

Geçtiğimiz yüzyıldaki yapı stokunun özellikle de konutların birçoğunun günümüze ulaşmasına rağmen şehrin baskın silueti çoğu zaman geçmişine dair pek fikir vermiyor. Günümüz koşullarıyla inşa edilen ilk gökdelen olan Woolworth Binası'nın yüz yılı aşkın süre öncesinde New York’ta inşa edildiğini düşününce bu çok da garipsenecek bir durum olmuyor. 

Görsel 3: Manhattan adasına GE Binası gözlemleme platformundan bir bakış, Wikipedia.

1913 yılında tamamlanan Woolworth Binası için erken dönem New York gökdelenlerinden ilki denilebilir. İkonik bir form olarak şehrin semalarında yükselen yapı (Görsel 4) tarihi özelliklere sahip bir dış cephenin içerisinde çelik bir kule olarak inşa edilmiştir. Modern yapım tekniklerinin yanında Fransa ve İngiltere’nin guildhall mimarisini çağrıştıran bir üsluba sahiptir. Yapımı tamamlandığında New York World onu “Yirminci yüzyılın Amerikan mimari şaheseri” olarak tanımlamıştır.3 Çağdaş yapım teknikleri ve malzeme bir yandan mimaride sınırları zorlama imkanı sunarken öte yandan da devam eden bir üslup arayışı olduğunu söyleyebiliriz. Bu arayışı görmek için yapının özenli cephesi (Görsel 5) ve giriş lobisi (Görsel 6) üzerinde biraz düşünmekte fayda olabilir.

Görsel 4-5: Woolworth Binası ve cephe detayları, Archdaily.

Görsel 6: Woolworth Binası giriş lobisi, Archdaily.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en ikonik mimari yapılardan biri de 1931'de yapımı tamamlanan Empire State binasıdır (Görsel 7). Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz Kuleleri inşa edilene kadar dünyanın en yüksek yapısı olarak kalmıştır. 1930 yılında inşa edilen Chrysler Binası (Görsel 8) tahtını Empire State alana kadar dünyanın en yüksek binasıydı. Empire State Binası, Art Deco tarzına rağmen, görünüşte daha gösterişli Chrysler Binası'ndan önemli ölçüde daha sade. Bununla birlikte, tamamen süssüz değildir: Girişin iki yanında yontulmuş bir çift beton kartal vardır ve kanatları andıran parlak alüminyum uzantılar, kulenin tepesine doğru sivrilir. Empire State Binası, dünyanın en yüksek binası olma statüsünü çoktan kaybetmiş olsa da 1931'de ortaya çıkardığı hayranlığı hiçbir zaman tam olarak kaybetmemiştir.

New York modern Amerika mimarlığının kanlı canlı hali olarak gözlerimizin önünde duruyor. 20. yüzyılın başından itibaren dünyanın en yüksek yapılarına ev sahipliği eden bu kenti sanırım bir çoğumuz böyle kabul ettik. Çok katmanlı şehirlerde yüksek yapılara tahammül edemeyenler Manhattan adasındaki bu baş döndürücü yüksekliğin cazibesine kendini kaptırdı bile. Bu tutum farklılığının ve kabullenişin bir sebebi de kadim şehirlerin tarihler üzerine inşa edilirken New York’un kendi tarihini inşa etmesinde yatıyor olabilir. 

Görsel 7-8: Empire State Binası ve Chyrsler Binası, Archdaily.

Görsel 9: Empire State Binası inşaatı sırasında işçiler, Archdaily

1 Gürhan Tümer, “Eski New York’lar”, Mimarlık Dergisi, 313 (2003).
2 François Weil, “New York; Bir Kent Tarihi”, 1. Basım (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2013), sf. 43.
3 AD Classics: Woolworth Building / Cass Gilbert

Başak Körün. Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nden mezun oldu. Aynı üniversitede Rölöve- Restorasyon ana bilim dalında yüksek lisans yapıyor. Mimarlığı ve mimarlığı korumayı çok seviyor.

Similar Posts

Tarihi Metnin Mekânsal Okuması: Machiavelli vs. Nizamü’l-Mülk
Eren Can Altay İskele Blog
Tarihi Metnin Mekânsal Okuması: Machiavelli vs. Nizamü’l-Mülk

Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetnamesi" ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır.

Read more
Ahmet Doğu İpek’in Başımızda Siyahtan Bir Hale Sergisi Üzerine İzlenimler
Heval Zeliha Yüksel İskele Blog
Ahmet Doğu İpek’in Başımızda Siyahtan Bir Hale Sergisi Üzerine İzlenimler

Ahmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.

Read more
Share
TR