Şehirlerin kaç yaşında olduklarını hiç düşündünüz mü? Halep
yaklaşık 10 bin yaşında. Biblos’un tarihinin milattan önce 7. yüzyıla dayandığı
düşünülüyor. Kendi topraklarımıza baktığımızda 11.600 yıllık geçmişe sahip
Göbeklitepe’yi görüyoruz. Yönümüzü batıya dönelim. Heybetli Roma’nın
kentlerinden biri: Atina. O da tecrübesi oldukça fazla bir şehir, neredeyse 10 bin
yaşında. Avrupa’yı da geçip daha batıya bakalım. Yeni Dünya. Amerika. En
batının en doğusundaki bir kentten söz edelim; New York kenti. Bininci yaşını
daha kutlamadı.
New York kent tarihine baktığımızda 1500’lü yıllardan başlayan bir zaman çizelgesi oluşturmak mümkün. Bu kent tarihi okumasını yaparken gözden kaçırmamamız gereken bir nokta var elbette. Amerika kıtasına uygarlık Colomb’un keşfi ile gelmedi. Bu büyük kıta içerisinde yaşı 5-15 bin arasında değişen yerleşimler olduğu biliniyor. Ama New York’ta 15. yüzyıldan önce bir kent olduğuna dair herhangi bir bilgi yok. Bu şehir oldukça genç ve bu gençliğin dinamizmine, cazibesine sahip. Biraz da bu şehrin dinamizmine ve dinamiklerine bakalım.
New York Amerikan rüyasının mekân olarak vücut bulmuş hali. Birleşik Devletler hakkında yapılacak birçok tanımlamaya hatta neredeyse tüm tanımlamalara New York da sahip. Duyarlı gözler birçok dünya kentinde gökdelenlerden rahatsızlık duyarken New York gökdelenlerinden dolayı eleştiri yağmuruna tutulmadı. Sanki hep kuleleriyle var olmuştu. Bu konu hakkında Gürhan Tümer "Eski New York’lar"1 başlıklı yazısında siluetini kulelerin belirlediği birkaç kent çiziminden bahsediyor.
Görsel 1: 1660 tarihli New Amsterdam haritası, New York Historical Society Library.
Kuleler şehri New York’un kent tarihi; 16. yüzyıl
sonlarında yerleşen Amerikan yerlileriyle (Munsiler, Lenaplar, Nayaklar,
Hakensekler vb.) başlar. 17. yüzyıl başlarında Hollandalı denizcilerin
bölgedeki keşif gezileri artar ve 1621’de sömürge faaliyetleri için Doğu
Hindistan Kumpanyası kurulur. Şimdiki New York toprakları, 1626’da Yeni
Hollanda’nın şubesi olarak New Amsterdam ismini alır. 1664 yılına kadar bu
isimle anılan topraklar, İngilizler'in zaferiyle kralın kardeşi ve tahtın
varisi York Dükü'nün şerefine New York adıyla vaftiz edilir.
Şehrin nüvesi Hollandalıların inşa ettiği Amsterdam Kalesi ve çevresindeki yerleşim (Görsel 1) ile şekillenir. İngilizlerin adayı alması ile yeni bir kale yapılır ve yıllar içinde farklı isimlerle anılır. 19. yüzyıl başlarında New York’un Amerikan kenti haline gelmesiyle birlikte bu kale yıkılır. Önemli bir liman olmasıyla cazibe merkezi haline gelen kentin yıllar içerisinde nüfusunun hızla arttığını görmek mümkündür. Öyle ki 1790 ve 1820 yılları arasında eyaletin nüfusu dörde katlanarak 340 binden 1,4 milyon civarına ulaşır.2
Nüfusun artması ve şehrin el değiştirmesi ile birlikte kentin
çehresi ve kimliğinin de değiştiğine şahit oluruz. 17. yüzyılın sonlarına kadar
bir Hollanda kentine benzerken 18. yüzyılda bir İngiliz kentine evirildiğini görürüz.
1811 yılında "Komisyon Üyeleri" tarafından 200 yıllık bir nüfus projeksiyonu
ile hazırlanan planda kent gridal bir sisteme (Görsel 2) sahiptir.
Kentin güçlü bir liman olması, sermayesinin yıllar içinde
artması onu bir finans merkezine çevirir. Birleşik Devletler'in borsasının bu
şehirde yer alması stresi artırırken şehir, altyapı ve yapı stokunun
eksikliğiyle mücadele etmek zorunda kalır. Bu mücadelenin bir örneğini New
York'un kurulduğu yer olan Manhattan Adası'nda görürüz. Bu ada yeterli
olmayınca çevre adalara kanallar ve köprülerle ulaşım sağlanarak, şehir büyük bir
adalar topluluğuna dönüşür.
1913 yılında tamamlanan Woolworth Binası için erken dönem New
York gökdelenlerinden ilki denilebilir. İkonik bir form olarak şehrin
semalarında yükselen yapı (Görsel 4) tarihi özelliklere sahip bir dış cephenin içerisinde
çelik bir kule olarak inşa edilmiştir. Modern yapım tekniklerinin yanında
Fransa ve İngiltere’nin guildhall mimarisini çağrıştıran bir üsluba sahiptir.
Yapımı tamamlandığında New York World onu “Yirminci yüzyılın Amerikan
mimari şaheseri” olarak tanımlamıştır.3 Çağdaş yapım teknikleri ve malzeme bir yandan mimaride sınırları zorlama imkanı
sunarken öte yandan da devam eden bir üslup arayışı olduğunu söyleyebiliriz. Bu
arayışı görmek için yapının özenli cephesi (Görsel 5) ve giriş lobisi (Görsel 6) üzerinde biraz düşünmekte fayda olabilir.
Görsel 6: Woolworth
Binası giriş lobisi, Archdaily.
Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki en ikonik mimari yapılardan biri de 1931'de yapımı tamamlanan Empire State
binasıdır (Görsel 7). Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz Kuleleri inşa edilene
kadar dünyanın en yüksek yapısı olarak kalmıştır. 1930 yılında inşa edilen
Chrysler Binası (Görsel 8) tahtını Empire State alana kadar dünyanın en
yüksek binasıydı. Empire State Binası, Art Deco tarzına rağmen, görünüşte daha
gösterişli Chrysler Binası'ndan önemli ölçüde daha sade. Bununla birlikte,
tamamen süssüz değildir: Girişin iki yanında yontulmuş bir çift beton kartal
vardır ve kanatları andıran parlak alüminyum uzantılar, kulenin tepesine doğru
sivrilir. Empire State Binası, dünyanın en yüksek binası olma statüsünü çoktan
kaybetmiş olsa da 1931'de ortaya çıkardığı hayranlığı hiçbir zaman tam olarak
kaybetmemiştir.
New York modern Amerika mimarlığının kanlı canlı hali olarak gözlerimizin önünde duruyor. 20. yüzyılın başından itibaren dünyanın en yüksek yapılarına ev sahipliği eden bu kenti sanırım bir çoğumuz böyle kabul ettik. Çok katmanlı şehirlerde yüksek yapılara tahammül edemeyenler Manhattan adasındaki bu baş döndürücü yüksekliğin cazibesine kendini kaptırdı bile. Bu tutum farklılığının ve kabullenişin bir sebebi de kadim şehirlerin tarihler üzerine inşa edilirken New York’un kendi tarihini inşa etmesinde yatıyor olabilir.
Görsel 7-8: Empire State Binası ve Chyrsler Binası, Archdaily.
Görsel 9: Empire State Binası inşaatı sırasında işçiler, Archdaily
1 Gürhan
Tümer, “Eski New York’lar”, Mimarlık Dergisi, 313 (2003).
2 François Weil, “New York; Bir Kent Tarihi”, 1. Basım (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2013), sf. 43.
3 AD Classics: Woolworth Building / Cass Gilbert
Başak Körün. Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nden mezun oldu. Aynı üniversitede
Rölöve- Restorasyon ana bilim dalında yüksek lisans yapıyor. Mimarlığı ve mimarlığı korumayı
çok seviyor.
Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetnamesi" ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır.
Devamını okuAhmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.
Devamını oku