Menü

Anasayfa / Blog

Ahmet Doğu İpek’in Başımızda Siyahtan Bir Hale Sergisi Üzerine İzlenimler
İskele Blog 26 Haziran 2022
Heval Zeliha Yüksel

Ahmet Doğu İpek’in Başımızda Siyahtan Bir Hale Sergisi Üzerine İzlenimler

Ahmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Kum fırtınası, yanardağ patlaması, heyelan ve güneş tutulması gibi doğa olaylarından yola çıkan resimler, çizimler, yerleştirmeler ve video eserler, bu fenomenleri soyut bir dille yorumluyor. Arter’in -1. katındaki fiziksel mekânda bir araya gelen yapıtlar, hem kendi mantığına sahip hem de zamanımızın gerçekliğine nüfuz eden bir dünya oluşturuyorlar. Selen Ansen küratörlüğünde düzenlenen sergi yaşadığımız çağın iklimini soyutlama yoluyla yansıtırken yaşamlarımızı derinden etkileyen küçük ve büyük ölçekli olaylara örtük bir şekilde dikkat çekiyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.

Başımızda Siyahtan Bir Hale, Arter

1. Bölüm: Berzah - Değişim

Yaşamın kendi çevrimi içinde yer yer kısıldığımız berzahlar, aydınlık ile karanlığın arasındaki bir perdeye benzetilebilir ve perdenin arkasındaki hakikati anlama çabası, berzahta hissedilen teslimiyetin düzeyi ile ilişkilendirilebilir. Böylesi bir geçişin deneyimlendiği sınır-koridordaki iki karşıt durum arasında, beden de ruh da zorlanır. Ancak o koridordan geçişin sonunda varoluşları gereği başka bir döngüye kavuşacaklarını bilir ve idrak etmeleri ölçüsünde ‘atmosferi’ hissederler. İnsan, deneyimlerinin hepsini aynı şiddette yaşamaz; kimi zaman doğumla, kimi zaman ölümle ya da hayata dair keskin bir başka sarsıntıyla yaşar. “Bu kitabı belki de bir tek, içinde dile gelen benzer düşünceleri kendisi de zaten bir kez düşünmüş birisi anlayacak”¹ diyen Wittgenstein’a benzer bir tanımlama ile; böylesi bir deneyimi hayatı boyunca bir kere olsun yaşamış ve derinlemesine hissetmiş olan birinin beden-ruh bütünlüğü, kaçınılmaz olarak bölünecektir. Kıstakta, bir an için bile uzaklar yakına geldiğinde, fiziki koşullar da değişimin mutlak işaretlerini taşımaya başlar. Bu eşikten geçip, berzahın sonundaki değişime adım atıldığında anlam aleminde beden bulanlar artık sadece zahiri olana değil batıni olana dair işaretleri de taşır ve bu durum ruhu derinlemesine etkiler. Işıkla var olup, karanlıkla yok olan bu dönüşüm bize bambaşka bir ‘atmosfer’ yarattığında, öncesini de sonrasını da silen sarsıcı etkisiyle çaresiz, yaşadığımız ‘an’ı izlemeye odaklanırız.

Zephyr I / Zephyr II, Tek kanallı video

2. Bölüm: Taş - Sığınma

Bize ulaşan mistik masalsıların çoğunda kurulu düzene karşı koyulup, yeni bir hayat arayışına girildiğinde taş ile yeni bir tanışıklığa varıldığı anlatılır. İnzivaya çekilerek vahyin mağarada alınması bizim coğrafyamızda bilinen şeylerden olsa da bildik/bilmedik destanlarda ve dinlerde de benzer bir mistik sığınma hali anlatılır. Yedi Uyurlar’ın mağarada taş duvarlara sığınıp saklandıklarının bilgisi de bunlardan biridir. Binlerce yıl öncesi ile şimdi arasında içsel olarak taş ile kurulan bağa dair sayısız tanıklık gösterilebilir. Taşlar, doğa koşullarına dayanıklılığı ile kendisine sığınılan ve koruyan olmalarının yanı sıra sessizlikleri ile, “neredeyse duygusuz” iyi bir dinleyici gibidirler. Ufalanmadıkça hep orada ve binlerce yılın tanıklığı ile neleri kaydettiklerini bilmediğimiz bu doğal yapılar, yer yüzünü ayakta tutma görevini üstlenmiş gibidirler. Günümüz şehirlerinde zemin altında kalıp görünmez oldukları için ilişki kurup konuşabilmek mümkün olsa da hep uzaktadırlar. Oldukları gibi, her tür estetik kaygıdan uzak, şehrin periferisinde sade bir yaşam sürdürürler ve her bir kaya parçası aslında bilmediğimiz bir lisanda, dışarıdan kolaylıkla anlaşılmadan “O’nu zikrederler”². Altında kalanı deforme eden ağırlıkları ile katmanlar halinde yaşanmışlık biriktirmişlerdir. Kendilerinde olan bir devinimle yılmadan görevlerini yaparlar, aynıymış gibi görünseler de dikkatle bakıldığında farklı özellikleri ve suretleri vardır ve ortak özellikleri her durumda ağır olmalarıdır.

Suretler serisi

3. Bölüm: Hortum - Kaygı

Doğal afetler, modernitenin antitezi olabilirler üstelik bir sentez oluşturmadan. Doğa karşısında aciz olunduğunu her fırsatta hatırlatan ise olağan durumun seyrini değiştirmesinden daha ziyade hissettirdikleridir. Ani bir sarsıntı ile yerden yukarı doğru hareket eden bir hava kütlesi, bir merkez mili etrafında döner ve zorunlu olarak dairesel bir harekete dönüşür. Dönerken büyüyen bu daire kendi kutup dairesine ulaştığında artık aşılmaz karanlığını da yaratmış olur ve içinde kalanı, karanlığı ile alıp götürür. Afet anında bu dünya, varlık ve yokluk arasında bir köprü haline gelince üzerinde ebedi olarak kalmak artık mümkün değildir. Ve dolayısıyla noktadan başlayıp daireye dönüşen bu köprüde barınma oluşamaz çünkü zemin kaygandır. Bu bakış, zemin ile ilişkiyi sorgulatırken, hortumun içinde ve altında olana ebedi körlüğü de getirir.

Albino Island / Caecus Volcano

4. Bölüm: Göz Bebekleri - Karanlık 

Karanlığın evreleri, bilmeme halinin de sınırlarının olduğunun delilidir. Dairesel kara toz bulutu büyüdükçe, içine aydınlığın girişi imkansız hale gelir. Zaman zaman içine sızan incecik nur ile aydınlandığı anlar olsa da artık aydınlık yokluk mertebesinde azdır ve kaçınılmaz olarak karanlığa teslim olunmuştur. Karanlıkta iken hakikat olana dair algımız, varlığın gölgesinin üzerlerine düştüğü eşyayı idrak ettiğimiz orandadır ve her karanlık ve dolayısıyla gölge aynı değildir. Yüzlerce çeşit kara daire olması hortumun izi olarak açıklanabileceği gibi varlığın üzerine konumlanmış göz bebekleri olarak da yorumlanabilir. Gözü dünyanın efendisi konumuna getiren bu düzene dair bir okumadır. Bütün gözler dolaylı veya dolaysız üzerindedir. Gözü bedenden koparan bir dünya algısıdır bu. Artık dünya, göz ile ehlileştirilerek, karşıdan bakılabilir ve denetlenebilir hale gelir³.

Maruz serisi

5. Bölüm: Umut - Aydınlık

Tüm sert doğa koşulları ve yitirilen safiyete ve dar yokuşun çıkış anında hissedilen ak-kara ayrımı kadar net tezahürlerine rağmen, döngüye berzahtaki sarsıcı etki ile başlayan ruh, çıkış yolunda kazandığı duyarlılıkla rüyadan uyanır gibi küçük bir aydınlığa, dolayısıyla umuda tutunur. Korku ve hüzün, kaygı ve belirsizlik, karanlık ve bilinmezlik halinin içinde bir uyanış yaşanabileceği de hatırlar.

Çok uzaktan ve hep


*Sergi 29 Ocak 2023'e kadar Arter'de görülebilir. Sergi detayları için tıklayabilirsiniz.


1. Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus  2. İsra Suresi, 44 3. Pavel Florenski, Tersten Perspektif, önsöz Zeynep Sayın Fotoğraflar: Arter

Benzer İçerikler

Tarihi Metnin Mekânsal Okuması: Machiavelli vs. Nizamü’l-Mülk
Eren Can Altay İskele Blog
Tarihi Metnin Mekânsal Okuması: Machiavelli vs. Nizamü’l-Mülk

Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetnamesi" ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır.

Devamını oku
Yok Olmadan Yeniden Doğuşun Hikayesi: Palimpsest Mekanlar
Feray Aluçlu İskele Blog
Yok Olmadan Yeniden Doğuşun Hikayesi: Palimpsest Mekanlar

Palimpsest kelimesinin etimolojik kökeni ise, Latincede "palimpsestus" kelimesinden ve Yunancada tekrar etmek anlamındaki "palin" ve düzgün kazınmış demek olan "psestos" kelimelerinin birleşiminden türeyen "palimpsestos" kelimesine dayanır.

Devamını oku
Paylaş
EN