Zaman ve mekân her ne kadar birlikte kullanılagelmiş iki terim olsalar da kimi zaman birinin öne çıktığı veya diğerinin yok sayıldığı dönemler oldu. Ancak terimler daha geçişli kullanılabilir. Bu yazı, iki tarihi metni mekânsal analizler ile karşılaştırma denemesidir. Her ne kadar Machiavelli'nin Prens'i ve Nizamü'l-Mülk'ün Siyasetname'sinin karşılaştırılması alışıldık sayılabilse de, siyasi tartışmalardan ziyade, metinleri, mekânları ele alışları ile analiz etmek görece bir farklılık olacaktır.
İki metinde de mekânsal betimlemeler veya anlamlandırmalar az olsalar da, temel farklılıklar içermektedirler. Bu farklılıkların kaynağını Doğu-Batı klişesi içinde veyahut birey olma-olmama çatışması içerisinde aramak ise okuyucuya kalmıştır.
Dönemsel ve coğrafi olarak büyük farklılıklar içerseler de, bu iki metnin mekânsal karşılaştırmaları, mekân algısındaki değişimin görünür kılınabilmesi açısından değerlidir. Karşılaştırmanın eğlenceli noktası, analizin içerisinde oluşacak birçok ikiliğin tekrar gün yüzüne çıkacak olmasıdır. Elbette ki bu iki dünya arasındaki karşılaştırmaya okur da dâhil edilince dün ve bugün karşılaştırmaları da ortaya çıkacaktır.
Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetname"si ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır. Tarih okumasının geleneksel olarak mekândan bağımsız yapılması ve mekânın göz ardı edilmesi, aynı metinlerin farklı çıkarımlarını önlemektedir. Bu sebeple bahsi geçen metinlerde, mekânın anlamındaki değişimler üzerinden bir okuma yapılmıştır.
Öncelikle ne Siyasetname ne de Prens, mekân odağı üzerine yazılmadılar. Yapılacak analiz metinlerdeki bazı paragrafların cımbızlanması sonucu ortaya çıktı. Ancak bu kısıtlı alanda bile mekâna dair birçok ipucu mevcuttur. Mekânın her iki düşünür için de farklı anlamları vardı. Ancak her ikisinde de meşruluk ile doğrudan bağları bulunmaktadır. Her ne sebepten olursa olsun, iki coğrafyada da mekân meşruluğun yaratılması için bir zemin hazırladı. Bu sebepten meşruluğun nereden kaynaklandığına dair farklı görüşler, mekâna bakışı da değişik konumlara yerleştirdi.
Görsel 1 Nizamü'l-Mülk'ün katlini tasvir eden minyatür, Wikipedia.
Nizamü'l-Mülk'e göre sultanın otoritesi öncelikle Allah’ın direkt yetkilendirmesinden kaynaklanmaktadır.1 Bu sebeple, ilahi bir varlıktan alınan meşruluğun devam ettirilmesi için gereken eylemlerin tümünde dini bir tını barındıracağı da sezilmiş olur. Bu eylemlere mekân kullanımı da dâhildir. Nizamü'l-Mülk, mekânın düzenlenmesi üzerinden bir görev bilinci çizer. Bunu metafizik temellendirmelere dayandırır. Kut alma inancına gönderme yaparak sultanın bu dünyayı bayındır kılma görevinden bahseder. Bu sayede aşkından gelen hak, mekânda görünür kılınacaktır.
"Hükümdar tüm dünyadan sorumlu olduğu için cihanı bayındır kılar. Taşradan yer altı suları için kanallar açar, ırmaklara yataklar yaptırır… yerleşim birimlerini düzenler... şehirler kurar… ana ve işlek yolları bina eder, ilim talipleri için medreselerin inşasını buyurur. Böylece bu kubbede hoş bir seda bırakır; kazandığı duaların sevabına da diğer cihanda nail olur."2
Her nasıl bir ibadet yapısı metafiziksel durum ile bağ kuran bir mimari pozisyona sahiptir, İslam dünyasında da icraat dini temellendirmeler üzerinden meşruluğunu kuran bir hükümdar için aynı konumdadır. Bu görev durumu demokratik bir yapıya sahip olmayan toplumda hükümdarı denetleme görevini üstlenir. Bu açılardan hükümdarın meşruluğu tam olarak olmasa dahi önemli ölçüde mekâna veya mekânın düzenlenmesine bağlıdır.
Görsel 2 Nizamü'l-Mülk'ün mezarı, Wikipedia.
Ancak mekân üzerindeki bu bireysellikten çok uzak ve mekânı düzenleme hakkının tek bir elde toplandığı inanışta, mekânın anlamlandırılması Avrupa örneklerine nazaran çok farklıdır. Keza 1000-1100 yılları ve sonrasında da Moğol saldırıları ile de görüleceği gibi Asya'da (Çin ve Hindistan harici) güç sabit bir mekândan ziyade mobiliteye bağlıdır. Bu yüzden göçebe toplumlarda meşruluk mekândan ziyade savaş meydanında kazanılıp devam ettirilir. Ancak İran coğrafyasına girmiş göçebe Türk topluluklarının, Orta Asya'ya nazaran çok daha yerleşmiş bir şehir sistemine sahip olan İran coğrafyasında meşruluk sağlaması tam bir geçiş sürecine işaret eder. Göçebe toplumun getirdiği sistem kendini tamamen fesh etmezken, yerleşik yaşama geçmiş toplumların gözündeki meşruluğu sağlamak için de mekânı göz önünde bulundurmak gerekmiştir.
Bu durumdan farklı bir şekilde Avrupa'da, belki de daha yerleşik bir yaşam sisteminin varlığı ile birlikte mekân daha farklı anlamlar taşımaya başlamıştır. Öyle ki neredeyse 500 yıl arayla yazılan diğer metin (Prens) mekânı bambaşka ele almaktadır.
Görsel 3 Machiavelli'nin portresi, Wikipedia.
Avrupa coğrafyasında da mevcut olan hükmetme yetkisinin aşkın bir varlık üzerinden, bir kişiye ya da bir aileye verilmesi, Prens kitabında merkezi bir yer etmez. Rönesans’ın Machiavelli üzerindeki etkisi burada ortaya çıkar. Machiavelli, meşruluk kavramını farklı durumlarda farklı şekillerde temellendirir ve bu temellendirmeleri zaman ve mekân üzerinden yapar.
…Machiavelli’nin iktidarın (devletin) kendi varlığını, dışarıdan bir dayanağa gereksinim duymaksızın sürdürebileceğini savunduğu görülmektedir. Dolayısıyla siyasal iktidar kendi dayanaklarını iç dinamiklerinde bulmak zorundadır… Machievelli’nin iktidarın kaynağı ve meşruiyetine ilişkin Tanrı’yı değil insanı merkeze koyan fikirleri, Rönesans Hümanizmi'nin klasik bir yansıması olarak kabul edilmektedir.3
Machiavelli'nin aksine Nizamülmülk siyasal iktidarın meşruiyetini bir dış dayanağa dayandırır.4 İçsellik ve dışsallık olarak yaratılan bu farklılık mekân üretiminin farklı süreçlere tabi olmasının altındaki önemli farklardan biri olarak karşımıza çıkar. Öyle ki, meşruluk için araç olarak kullanılan mekân, elbetteki meşruluğun kaynağı ile de bağ kurar. Bu nedenle, Doğu toplumundaki meşruluk anlatısı tek elden bir mekân üretimine müsaade edecek bir gelişim sürecine girmiştir. Belki de bu yüzden iktidarı sorgulayan hareketler, mekânı örgütsel bir dönüşüm süreci olarak kullanmak yerine farklı yollar aramışlardır.
Görsel 4 Machiavelli'nin mezarı
Machiavelli prenslikler üzerine yazdığı metninde, dönemindeki prenslikler hakkında yorumlarda ve sınıflandırmalarda bulunur. Yaptığı sınıflandırmalarda bir prense daim olan prensliklerden, yeni kurulmuş prensliklere (prensin meşruluğunun sorgulandığı) ve özgür şehirlere varıncaya dek bir yelpaze sunar.
Belki zamanından çok ileri bir şekilde, belki de günümüz kavramlarını metne adapte etmem ile bağlantılı bir şekilde, Machiavelli odağını kolektif hafıza üzerinde yoğunlaştırmıştır. Prensliklerde bu yoğunlaşma soyut bir kavram olarak aristokrasiye ve bir aileye bağlanmaktadır. Öyle ki yazara göre yeni bir prense nazaran, yönetimi veraset yoluyla devralmış bir prens meşruluk açısından bir sorun yaşamayacaktır. Ancak yeni prense oranla daha fazla şey kanıtlaması gerekecektir. Zira yeni prens yaptığı eylemler sonucunda prensliği ele geçirmiş ve başarısını kanıtlamıştır. Ancak bu başarı tam bir meşruluk sağlamamaktadır. Burada önemli olan nokta ise "veraset", yani zamandır. Zamanın oluşturduğu kolektif hafıza ise meşruluğun tabanında yatan şey olarak öne çıkmaktadır.
Özgür ülkelerde veya şehirlerde ise durum biraz daha farklıdır. Machiavelli özgürlüğü kent üzerinden mekâna bağlar. Prenslikteki veraset-zaman ilişkisi, özgür şehirlerde mekân hafıza modeline geçiş yapar. Bu nedenledir ki Machiavelli bu şehirler yıkılmadıkça, geleneksel özgürlük algısının yok edilemeyeceğini savunur. Yeni fethedilmiş cumhuriyetler hakkında "Cumhuriyetlerde daha fazla hayat ve daha fazla kin, daha fazla intikam alma isteği olur; eski özgürlüğün anısı insanları rahat bırakmaz, bırakamaz. Bu nedenle en güvenilir yol, bunları imha etmek ya da gidip orada oturmaktır…" "Özgür yaşamaya alışmış bir kenti ele geçirip de yıkmayanın, o kent tarafından yıkılmayı beklemesi yerinde olur."5 Sözleri özgür şehirlerin mekân ile bağlantısını açık bir şekilde gösterir...
Gerek Doğu coğrafyasında, gerekse Batı coğrafyasında şehir her zaman önemli bir konuma sahip olmuştur. Ancak onunla beraber gelen mekân algısı iki tarafta da farklı yankılar yaratmıştır. Çok daha merkezi bir mekânsallık üreten Doğu toplumları, mekânı bir meşruluk aracı olarak kullanırken, iktidar ve mekân arasında kuvvetli bağlar kurmuştur. Önceleri Bağdat ekseninde gelişen İslam medeniyeti Kahire veya Konstantiniye gibi bölgesel iktidar merkezleri oluşturmuş ve kendi coğrafyalarına hükmetmişlerdir. Özellikle Konstantiniye/Konstantinapol örneğinde bu durumun sadece İslam'a özel olmayabileceği fark edilebilir. Keza Batı coğrafyasından ayrı ele alınabilecek Bizans İmparatorluğu da mekânı benzer bir şekilde kullanmıştır. Böyle bir durumda mekân alternatif örgütlenmelere sahne olmaktansa sadece iktidarın kullanabileceği bir araca dönüşmüştür.
Aksi şekilde ele alınabilecek Batı coğrafyası ise daha alternatifli bir mekân anlayışın geliştirmiştir. Machievelli'nin verdiği örnek göz önünde bulundurulduğunda, mekân özgürlük ile daha kuvvetli bir bağ kurar. Şehir-mekân-özgürlük bağı farklı temellendirmeler üretir ve belki de bugün konuştuğumuz anlamda mekânın ilk temellerini atar.
1 Ö., Menekşe, İslam Düşünce Tarihinde Devlet Anlayışı: Mâverdi ve Nizamülmülk Örneği, s.203, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi 5.2.2005. 2 Nizamü’l-Mülk( çev. Mehmet Taha Ayar), Siyasetname, s.xxii, Türkiye İş Bankası Yayınları,2017. 3 Ö., Gökcan, Machiavelli ve Nizamülmülk’te Devlet Yönetimi: Hükümdar(Prens) ve Siyasetname Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz, s. 38, Muzur Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (Müsbid) 6.12.2018. 4 a.g.e. s.37 5 N., Machiavelli, (çev.Gökhan Asan) , Prens, s. 36-37, Nilüfer Yayıncılık, 2015.
Eren Can Altay. Bahçeşehir Üniversitesi’nde mimarlık lisans eğitimi aldı ve bu süre zarfında çeşitli mimarî yarışmalara katıldı. "Şehrin Yatay Düzlemleri" projesi ile 2014 Ytong mimarî fikir yarışmasında eşdeğer ödüle layık görüldü. Yüksek lisansını İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Tarihi, Teorisi ve Eleştirisi bölümünde tamamladı ve “Alternatif Kamusal Alan Olarak Artık Mekan ve Bireysel Kullanım Olasılıkları” başlıklı teziyle buradan mezun oldu. XXI ve Betonart gibi mimarî dergilerde yazıları yayımlandı. Salt ve TAK gibi kurumlarda sunumlar gerçekleştiren Eren, mimarlığı "öğrenmeye" devam ediyor.
Ahmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.
Devamını okuPalimpsest kelimesinin etimolojik kökeni ise, Latincede "palimpsestus" kelimesinden ve Yunancada tekrar etmek anlamındaki "palin" ve düzgün kazınmış demek olan "psestos" kelimelerinin birleşiminden türeyen "palimpsestos" kelimesine dayanır.
Devamını oku