Boşluk Kabul Etmeyen Noktalar Arasında Kokusuz Ev
Pandemi Süreci Özelinde Bir Okuma
“Rüyamda tuhaf bir
satıcı olmuştum; görünüşler ve görüntüler satıcısı. Görünüşler ve görünümler
alıp satıyordum.”John Berger,
imgelerin çokluğunu ve hızla gelip geçiciliğini Görünüre Dair Küçük Bir
Teoriye Doğru Adımlar kitabında ifade ediyor ve ifadelerini bu
sözlerle şiirselleştiriyordu. Ona göre çağın insanı nesnelere görme düzleminde
istediği an ulaşıp “hızla” sıradaki nesneyi izlemeye devam edebiliyordu ve
hatta ona göre “daha önce hiç bu kadar şey incelenip seyredilmemişti.”
Berger’in hız, hızın getirdiği çokluk mefhumu ve görüntü arasında kurduğu bu
ilişki şüphesiz derin bir anlamdan arî değil. Sanıyorum cümleyi şöyle
kuramazdı: Daha önce hiç bu kadar şey koklanmamıştı. Hızlanma çağı olarak da
anılan içinde bulunduğumuz dönemde, belki de hıza adaptasyon becerisinden
ötürü, görme duyusunun gündelik yaşantı üzerinde kurduğu hâkimiyet bu varsayıma
neden olarak gösterilebilir. Koklama veya diğer duyu çeşitleri, çağın akış
hızına yetişemezken görme eylemi bunu başarır ve bu sayede insan için hızlanma
çağına eklemlenmek mümkün hale gelir.
Şekil 1 Byung- Chul Han'ın zaman tasviri (Behiyye Yılmaz, 2020)
Han’a göre zamanın hızlanması, tarih öncesi ve tarihsel zamanın devamı olan
atomlaşmış zamanı oluşturmuştur. Atomlaşmış zaman, tarihöncesi zamanın
döngüselliğine veya tarihsel zamanın doğrusal hattına sahip değildir. Bu
tanımlamada zaman, birbiri ardınca dizilmiş noktalardan/atomlardan meydana
gelir. Bu noktaların birleşmesini sağlayan bir düzen veya kurgu olmadığı için
noktalar arasında boşluk olamaz, noktalar bütünselliğini korumak için art arda
gelmek zorundadır. Bir başka ifadeyle, birbiri arasında bağ olmayan noktalardan
oluşan kurgusuz bir zamana sahip olan içinde bulunduğumuz çağın, devamlı yeni
bir olaya ve sansasyona ihtiyacı vardır. Dahası bir odağı olmayan bir zaman
tanımlaması olan atomlaşmış zamanın anlatısı yoktur. Anlatısı olmayan ve bir
uzama sahip olmayan bu çağın Han’a göre kokusunun olduğunu söylemek de mümkün
değildir. Nitekim koku bulunma halinin bir ifadesidir. Odağı olmayan,
“şimdi”den uzak zaman algısı, mekânda bulunma haline ve mekânın koku yaymasına
müsaade etmez (Han, 2018).
Bu sebeplerden dolayı, çağın insanı noktalardan oluşan zaman kavrayışında,
sonraki noktaya geçmek için mütemadiyen akış halindedir. Zamanın özneyi devamlı
ilerideki bir hedefe yönlendirme pratiği ve bulunma halinin geçiciliği onun
mekânlar arasındaki geçişini hızlandırır. Benzer şekilde, Sennett’e (2008) göre
“hızın lojistiği hareket eden kişiyi hareket ettiği mekândan koparır.” Hızlanma
eyleminin getirdiği mekânsal çokluk, mekânların işlevsel yükünü,
kullanıcılarının öznel deneyimlerini ve kullanıcıyla girdiği yoğun ilişkiyi
hafifletir/azaltır. Kullanıcı mekânla büyük ölçüde görme deneyimiyle ilişki
kurmaya başlar. Bu deneyim ise Sennett’e (2008) göre seyreden insanı pasifleştirir.
“Televizyon seyircisi gibi gezgin de dünyayı uyuşturucu biçimde deneyimler;
mekân içindeki hassasiyetini yitirmiş olan beden, parçalı ve süreksiz bir kent
coğrafyası içine yerleştirilmiş hedeflere doğru pasif bir biçimde hareket
eder.” (Sennett, 2008)
Şekil
2
Zamanla-dünyayla karşılaşmayan kokusuz ev (Behiyye Yılmaz, 2020) Hızlanmanın getirdiği, kopma ve görme duyusunun baskınlığı, kent insanını diğer duyumsal deneyimlerden uzaklaştırır. İnsan tüm bedeniyle mekânda bulunmaz, göz organı vasıtasıyla mekânla mesafeli bir ilişki kurar. Mekân kavramı üzerinden yapılan bu genellemenin, yapılı çevre içerisinde ev kurgusu üzerindeki etkilerinin dikkat çekici ve diğer mekân tipolojilerinden farklı olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim ev, temel manasında insanın varlık deneyimini yansıttığı mekânsal kurgunun ifadesidir (Heidegger, 2008). Evin insan ile olan anlamsal yoğun ilişkisi onu diğer yapı tiplerinden ayırır. Fakat hızlanmanın getirdiği mekânsal kopuş ve bulunamama hali, evi temel manasından diğer yapı tipolojilerine kıyasla daha güçlü bir ayrıma götürmüştür. Evi deneyimlemek, özellikle kent özelinde, güçleşmiştir. Bu ev sadece temel ihtiyaçların, hatta temel ihtiyaçların da küçük bir kısmının karşılandığı bir yapı öğesi haline gelirken anlamından, mesken tutma mekânı olma niteliğinden de soyutlanmış bir mekânın ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kullanıcı; çalışma, yemek, sosyallik, spor vb. tüm ihtiyaçlarını ev yerine sadece bu eylemlerin her biri için özelleşmiş alanlarda gerçekleştirir. Bir diğer ifadeyle, hızlanma evin işlevsel yükünü hafifletirken temel manasını cılızlaştırır. Hatta ev kelimesinin dönüşmüş bu yeni tipolojinin ismi olarak anılması bile tartışmalara neden olmuştur. Adorno, ev konusundaki kavramsal tartışmalara cevap olarak modern ev için “yaşama kutuları” ifadesini kullanır (Adorno, 2000).
Şekil 3 Zamanla-dünyayla karşılaşmayan yaşama kutuları (Behiyye Yılmaz, 2020) Bu noktaya kadar ortaya konan tablo on altıncı yüzyılda aklın tek ve güçlü bir
referans haline gelmesi ve doğa/dünya karşısında bir güç olarak kullanılmaya
başlanmasının yansımasıyla kademeli olarak meydana gelen olayların sonucu ve
ifadesidir. Nitekim benzer şekilde, Han’ın zaman konusundaki varsayımlarının
çıkış noktasını, on altıncı yüzyılda insanın özgür ve zamana hükmedici özne
durumuna gelmesi oluşturur. Bu özgür özne, doğayı ve zamanı hâkimiyeti altına
almaya çalışır. Mekân ve zamanla, hatta doğayla kurduğu sorunlu ilişkinin
tohumlarını bu dönemlerde ortaya atmaya başlar. Sorasında problematikler,
ilişkiler ağında sonuçlarını katlayarak göstermeye zamansal bir boşluk kabul
etmeksizin devam eder. Ta ki bugüne kadar… Pandemi, bu atomlaşmış zaman modelindeki
boşluk kabul etmeyen nokta açlığına cevap vermemenin örneği olarak şu an
karşımızda durmaktadır. Zaman, boşluk barındırma ve durma haliyle karşı
karşıyadır. İnsanın; ev dışındaki mimari mekânlarla ve zamanla olan ilişkisi
bir anda değişime uğramıştır. Fakat Han’ın tezindeki uzama sahip olan zamanın
koku yayması durumu bu durağanlığın sonucu olarak henüz karşımıza çıkmamıştır.
Evet, zamansal akışın yavaşlaması, bireyi mekânla ve şimdiyle karşı karşıya
getirmiştir, fakat içinde bulunulan “evler” kokusuz, görme deneyimi üzerine
kurulu, dünyayla sınırlı düzlemde ilişki kuran evler olarak vardır. Bu durum
bireylerin, mekânla, zamanla hatta kendileriyle uzun süre sonra
karşılaşmalarına neden olsa da bu evlerin kokusuzluğu ve
zamanın akışını takip edebilecekleri doğal döngüyle/doğayla/dünyayla sınırlı
ilişki kuran yapıları anlatıya ve anlama müsaade etmemeye devam etmektedir.
Zamansal ve mekânsal anlamın tesis edilememesi bireyleri zaman ve mekânla
arasında var olan kopukluğu güçlendirmiştir. Mekânla, zamanla ve “ben”le
yoğun ilişki kurmayı denemenin veya ağ(internet) ile yine bunlardan
kopmak/kopmaya çalışmanın bu süreci deneyimleyen bireylerin tercihleri olarak
ortaya çıkan deneyim çeşitleri olduğu söylenebilir. Mekân üzerindeki diğer
sonuç ise ev özelinde evin pandemi öncesi azalan işlevsel yükünün yeni
işlevlerle kullanıcı tarafından donatılır hale gelmesidir.
Şekil 4 Ev nasıl koku
yayar? (Behiyye Yılmaz, 2020) Tüm bunlar doğrultusunda, evin cılızlaşan manasını tekrar güçlendirmek, kentin
yükünü azaltmak adına, kaçınılmaz bir gerçeklik olarak tasarımcıların
karşısında durmaktadır. Bu sorgulamaların ev özelinde en temellerini “ev
kurgusunun barınma dışındaki yeni yükleri kaldırmaya ne kadar elverişli olduğu,
mümkün değilse nasıl mümkün hale getirileceği ve yitirilen/yitirildiği alenen
fark edilen anlamını nasıl kazanacağı, “koku” yaymaya nasıl tekrar başlayacağı”
soruları oluşturur. Kentteki hareket ve hız deneyiminin yerini, ev mekânının
monotonluktan uzak olarak tasarlanacak yeni kurgusu alabilir. Bunu sağlamak
için, mekânın duyusal çeşitliliğinin; zamanın, dolayısıyla mekânın “koku”
yaymasının; mekândaki kullanıcıyı dünyaya yaklaştırmanın; kullanıcının zamanda
ve mekânda bulunma halini mümkün kılmanın mimarlık nesnesi üzerindeki fiziksel
karşılıklarını aramak tasarımcıların güncel sorgulamaları arasında yerini
almalıdır.
Adorno, T. W. (2000). Minima Moralia. İstanbul: Metis
Yayınları.
Berger, J. (1999). Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar.
İstanbul: Metis Yayınları.
Han, B. C. (2018). Zamanın Kokusu: Bulunma Sanatı Üzerine Felsefi Bir
Deneme. İstanbul: Metis Yayınları.
Heidegger, M. (2008). İnşa Etmek İskân Etmek Düşünmek. A. Aydoğan içinde, Düşüncenin
Çağırdığı (s. 71–99). İstanbul: Say Yayınları.
Sennett, R. (2008). Ten ve Taş — Batı Uygarlığında Beden ve
Şehir, İstanbul: Metis Yayınları.
Behiyye Yılmaz. Mimar. Araştırma görevlisi. Yüksek lisans derecesine sahip
olduğu mimari tasarım alanında çalışmalarını sürdürüyor.Covid-19 John Berger Ev