Menü

Anasayfa / Blog

Boşluk Kabul Etmeyen Noktalar Arasında Kokusuz Ev
İskele Blog 14 Ağustos 2020
Behiyye Yılmaz

Boşluk Kabul Etmeyen Noktalar Arasında Kokusuz Ev

Pandemi Süreci Özelinde Bir Okuma

“Rüyamda tuhaf bir satıcı olmuştum; görünüşler ve görüntüler satıcısı. Görünüşler ve görünümler alıp satıyordum.”John Berger, imgelerin çokluğunu ve hızla gelip geçiciliğini Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar kitabında ifade ediyor ve ifadelerini bu sözlerle şiirselleştiriyordu. Ona göre çağın insanı nesnelere görme düzleminde istediği an ulaşıp “hızla” sıradaki nesneyi izlemeye devam edebiliyordu ve hatta ona göre “daha önce hiç bu kadar şey incelenip seyredilmemişti.”

Berger’in hız, hızın getirdiği çokluk mefhumu ve görüntü arasında kurduğu bu ilişki şüphesiz derin bir anlamdan arî değil. Sanıyorum cümleyi şöyle kuramazdı: Daha önce hiç bu kadar şey koklanmamıştı. Hızlanma çağı olarak da anılan içinde bulunduğumuz dönemde, belki de hıza adaptasyon becerisinden ötürü, görme duyusunun gündelik yaşantı üzerinde kurduğu hâkimiyet bu varsayıma neden olarak gösterilebilir. Koklama veya diğer duyu çeşitleri, çağın akış hızına yetişemezken görme eylemi bunu başarır ve bu sayede insan için hızlanma çağına eklemlenmek mümkün hale gelir.

Şekil 1 Byung- Chul Han'ın zaman tasviri (Behiyye Yılmaz, 2020)

Han’a göre zamanın hızlanması, tarih öncesi ve tarihsel zamanın devamı olan atomlaşmış zamanı oluşturmuştur. Atomlaşmış zaman, tarihöncesi zamanın döngüselliğine veya tarihsel zamanın doğrusal hattına sahip değildir. Bu tanımlamada zaman, birbiri ardınca dizilmiş noktalardan/atomlardan meydana gelir. Bu noktaların birleşmesini sağlayan bir düzen veya kurgu olmadığı için noktalar arasında boşluk olamaz, noktalar bütünselliğini korumak için art arda gelmek zorundadır. Bir başka ifadeyle, birbiri arasında bağ olmayan noktalardan oluşan kurgusuz bir zamana sahip olan içinde bulunduğumuz çağın, devamlı yeni bir olaya ve sansasyona ihtiyacı vardır. Dahası bir odağı olmayan bir zaman tanımlaması olan atomlaşmış zamanın anlatısı yoktur. Anlatısı olmayan ve bir uzama sahip olmayan bu çağın Han’a göre kokusunun olduğunu söylemek de mümkün değildir. Nitekim koku bulunma halinin bir ifadesidir. Odağı olmayan, “şimdi”den uzak zaman algısı, mekânda bulunma haline ve mekânın koku yaymasına müsaade etmez (Han, 2018).

Bu sebeplerden dolayı, çağın insanı noktalardan oluşan zaman kavrayışında, sonraki noktaya geçmek için mütemadiyen akış halindedir. Zamanın özneyi devamlı ilerideki bir hedefe yönlendirme pratiği ve bulunma halinin geçiciliği onun mekânlar arasındaki geçişini hızlandırır. Benzer şekilde, Sennett’e (2008) göre “hızın lojistiği hareket eden kişiyi hareket ettiği mekândan koparır.” Hızlanma eyleminin getirdiği mekânsal çokluk, mekânların işlevsel yükünü, kullanıcılarının öznel deneyimlerini ve kullanıcıyla girdiği yoğun ilişkiyi hafifletir/azaltır. Kullanıcı mekânla büyük ölçüde görme deneyimiyle ilişki kurmaya başlar. Bu deneyim ise Sennett’e (2008) göre seyreden insanı pasifleştirir.

“Televizyon seyircisi gibi gezgin de dünyayı uyuşturucu biçimde deneyimler; mekân içindeki hassasiyetini yitirmiş olan beden, parçalı ve süreksiz bir kent coğrafyası içine yerleştirilmiş hedeflere doğru pasif bir biçimde hareket eder.” (Sennett, 2008)

Şekil 2 Zamanla-dünyayla karşılaşmayan kokusuz ev (Behiyye Yılmaz, 2020)

Hızlanmanın getirdiği, kopma ve görme duyusunun baskınlığı, kent insanını diğer duyumsal deneyimlerden uzaklaştırır. İnsan tüm bedeniyle mekânda bulunmaz, göz organı vasıtasıyla mekânla mesafeli bir ilişki kurar. Mekân kavramı üzerinden yapılan bu genellemenin, yapılı çevre içerisinde ev kurgusu üzerindeki etkilerinin dikkat çekici ve diğer mekân tipolojilerinden farklı olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim ev, temel manasında insanın varlık deneyimini yansıttığı mekânsal kurgunun ifadesidir (Heidegger, 2008). Evin insan ile olan anlamsal yoğun ilişkisi onu diğer yapı tiplerinden ayırır. Fakat hızlanmanın getirdiği mekânsal kopuş ve bulunamama hali, evi temel manasından diğer yapı tipolojilerine kıyasla daha güçlü bir ayrıma götürmüştür. Evi deneyimlemek, özellikle kent özelinde, güçleşmiştir. Bu ev sadece temel ihtiyaçların, hatta temel ihtiyaçların da küçük bir kısmının karşılandığı bir yapı öğesi haline gelirken anlamından, mesken tutma mekânı olma niteliğinden de soyutlanmış bir mekânın ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kullanıcı; çalışma, yemek, sosyallik, spor vb. tüm ihtiyaçlarını ev yerine sadece bu eylemlerin her biri için özelleşmiş alanlarda gerçekleştirir. Bir diğer ifadeyle, hızlanma evin işlevsel yükünü hafifletirken temel manasını cılızlaştırır. Hatta ev kelimesinin dönüşmüş bu yeni tipolojinin ismi olarak anılması bile tartışmalara neden olmuştur. Adorno, ev konusundaki kavramsal tartışmalara cevap olarak modern ev için “yaşama kutuları” ifadesini kullanır (Adorno, 2000).

 Şekil 3 Zamanla-dünyayla karşılaşmayan yaşama kutuları (Behiyye Yılmaz, 2020)

Bu noktaya kadar ortaya konan tablo on altıncı yüzyılda aklın tek ve güçlü bir referans haline gelmesi ve doğa/dünya karşısında bir güç olarak kullanılmaya başlanmasının yansımasıyla kademeli olarak meydana gelen olayların sonucu ve ifadesidir. Nitekim benzer şekilde, Han’ın zaman konusundaki varsayımlarının çıkış noktasını, on altıncı yüzyılda insanın özgür ve zamana hükmedici özne durumuna gelmesi oluşturur. Bu özgür özne, doğayı ve zamanı hâkimiyeti altına almaya çalışır. Mekân ve zamanla, hatta doğayla kurduğu sorunlu ilişkinin tohumlarını bu dönemlerde ortaya atmaya başlar. Sorasında problematikler, ilişkiler ağında sonuçlarını katlayarak göstermeye zamansal bir boşluk kabul etmeksizin devam eder. Ta ki bugüne kadar… Pandemi, bu atomlaşmış zaman modelindeki boşluk kabul etmeyen nokta açlığına cevap vermemenin örneği olarak şu an karşımızda durmaktadır. Zaman, boşluk barındırma ve durma haliyle karşı karşıyadır. İnsanın; ev dışındaki mimari mekânlarla ve zamanla olan ilişkisi bir anda değişime uğramıştır. Fakat Han’ın tezindeki uzama sahip olan zamanın koku yayması durumu bu durağanlığın sonucu olarak henüz karşımıza çıkmamıştır. Evet, zamansal akışın yavaşlaması, bireyi mekânla ve şimdiyle karşı karşıya getirmiştir, fakat içinde bulunulan “evler” kokusuz, görme deneyimi üzerine kurulu, dünyayla sınırlı düzlemde ilişki kuran evler olarak vardır. Bu durum bireylerin, mekânla, zamanla hatta kendileriyle uzun süre sonra karşılaşmalarına neden olsa da bu evlerin kokusuzluğu ve zamanın akışını takip edebilecekleri doğal döngüyle/doğayla/dünyayla sınırlı ilişki kuran yapıları anlatıya ve anlama müsaade etmemeye devam etmektedir. Zamansal ve mekânsal anlamın tesis edilememesi bireyleri zaman ve mekânla arasında var olan kopukluğu güçlendirmiştir. Mekânla, zamanla ve “ben”le yoğun ilişki kurmayı denemenin veya ağ(internet) ile yine bunlardan kopmak/kopmaya çalışmanın bu süreci deneyimleyen bireylerin tercihleri olarak ortaya çıkan deneyim çeşitleri olduğu söylenebilir. Mekân üzerindeki diğer sonuç ise ev özelinde evin pandemi öncesi azalan işlevsel yükünün yeni işlevlerle kullanıcı tarafından donatılır hale gelmesidir. 

Şekil 4 Ev nasıl koku yayar? (Behiyye Yılmaz, 2020)

Tüm bunlar doğrultusunda, evin cılızlaşan manasını tekrar güçlendirmek, kentin yükünü azaltmak adına, kaçınılmaz bir gerçeklik olarak tasarımcıların karşısında durmaktadır. Bu sorgulamaların ev özelinde en temellerini “ev kurgusunun barınma dışındaki yeni yükleri kaldırmaya ne kadar elverişli olduğu, mümkün değilse nasıl mümkün hale getirileceği ve yitirilen/yitirildiği alenen fark edilen anlamını nasıl kazanacağı, “koku” yaymaya nasıl tekrar başlayacağı” soruları oluşturur. Kentteki hareket ve hız deneyiminin yerini, ev mekânının monotonluktan uzak olarak tasarlanacak yeni kurgusu alabilir. Bunu sağlamak için, mekânın duyusal çeşitliliğinin; zamanın, dolayısıyla mekânın “koku” yaymasının; mekândaki kullanıcıyı dünyaya yaklaştırmanın; kullanıcının zamanda ve mekânda bulunma halini mümkün kılmanın mimarlık nesnesi üzerindeki fiziksel karşılıklarını aramak tasarımcıların güncel sorgulamaları arasında yerini almalıdır.

Adorno, T. W. (2000). Minima Moralia. İstanbul: Metis Yayınları.
Berger, J. (1999). Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar. İstanbul: Metis Yayınları.
Han, B. C. (2018). Zamanın Kokusu: Bulunma Sanatı Üzerine Felsefi Bir Deneme. İstanbul: Metis Yayınları.
Heidegger, M. (2008). İnşa Etmek İskân Etmek Düşünmek. A. Aydoğan içinde, Düşüncenin Çağırdığı (s. 71–99). İstanbul: Say Yayınları.
Sennett, R. (2008). Ten ve Taş — Batı Uygarlığında Beden ve Şehir, İstanbul: Metis Yayınları.

Behiyye Yılmaz. Mimar. Araştırma görevlisi. Yüksek lisans derecesine sahip olduğu mimari tasarım alanında çalışmalarını sürdürüyor.

Covid-19     John Berger     Ev

 

Benzer İçerikler

Tarihi Metnin Mekânsal Okuması: Machiavelli vs. Nizamü’l-Mülk
Eren Can Altay İskele Blog
Tarihi Metnin Mekânsal Okuması: Machiavelli vs. Nizamü’l-Mülk

Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetnamesi" ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır.

Devamını oku
Ahmet Doğu İpek’in Başımızda Siyahtan Bir Hale Sergisi Üzerine İzlenimler
Heval Zeliha Yüksel İskele Blog
Ahmet Doğu İpek’in Başımızda Siyahtan Bir Hale Sergisi Üzerine İzlenimler

Ahmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.

Devamını oku
Paylaş
EN