Tasarım ve Dışındakiler
Hayatta işlerimizi gerçekleştirirken özellikle de yeni
ürünler ve projelerden bahsediyorsak tasarım kavramı bizim dünyamızda demektir.
Fakat aslında tasarımın dışında gelişen bir çok olay tasarım sürecini
belirleyen, sınırlayan, tanımlayan şeylere dönüşür. Bu yazıda tasarımın dışında
gibi gözüken fakat çok belirleyici olan bazı etmenlerden ve bunların
etkilerinden bahsederek farklı bir bakış açısı oluşturmaya çalışacağım.
Örneğin kendinize özel bir masa yaptırmak istiyorsunuz.
Masanın nasıl olacağına dair hayalleriniz var, belki çizimleriniz var. Özel bir
tasarımdan bahsettiğimiz zaman devreye farklı etmenler girebiliyor. Mesela bu
masayı kim yapacak? Nasıl yapacak? Ne kadara yapacak? Neticede bir takım
ekonomik ve pratik meselelerle karşılaşıyoruz. Öncelikle hayal ettiğiniz,
tasarladığınız ürünü sizin için yapabilecek bir marangoza ihtiyacınız var.
Bunun için bir marangoz çevrenizin var olması ya da bu çevreyi oluşturmanız
gerekiyor. Bu süreçleri başarılı bir şekilde tamamladığınızda artık sizin için
ürününüzü yapacak teknik donanımı ve zanaat kabiliyeti olan bir ustanız var
demektir. Şimdi sıra malzeme kısmına geliyor. Tasarladığınız ürünün iyi bir
ahşap gerektirdiğini (genelde özel işlerde tercih edilebilir) varsayalım. Bu
ahşabın bir bedeli var veyahut özel bir parça bulmanız gerekebilir. Ahşap
konusu öyle derya deniz bir konu ki uygun parça, uygun ağaç denklemi mutlaka
sağlanmalıdır. Uygun ahşabı da bulduğumuzu varsayarsak uygulama kısmına
geçebiliriz. Fakat bulduğumuz ahşabın maliyeti çok yüksek gelmiş olabilir ya da
farklı bir yerden getirtmek zorunda kalabiliriz. Ekonomik olarak karşılayamıyor
olabilir ya da o masrafa girmek istemeyebilirsiniz. Bu meseleye de bir çözüm
bulduğumuzu varsayalım. Hayalinizdeki ürünü istediğiniz şekilde yaptırdınız ve
evinizde kullanıyorsunuz. Hikaye buraya kadar güzel fakat bundan sonrası için
de aynı düzende devam edecek mi bilmiyoruz.
Oğlunuzun lise tercihi sebebiyle bulunduğunuz ilden
taşınmanız gerekiyor. Sizin zaman içerisinde yapmış ve yaptırmış olduğunuz birçok
eşya da sizinle birlikte bir yolculuğa çıkıyor. Size uygun büyüklüklerdeki
evlerin güneşe bakan cepheleri yok sizin için de evin cephesinin güneş alan bir
yer olması çok önemli. Diğer seçeneklerdeki evlerin yola cephesi olduğu için
çok gürültülü, merkeze veya parka uzak ya da güvenli bir çevresi yok (ki sizin
4 yaşında da bir kızınız var ve parka çıkmak istiyor). Eşinizin iş yerine uygun
bir lokasyonda ev bulmanız lazım. Optimum şartlarda evi bulduğunuzu da
varsayalım. Bu kez elinizdeki tasarlanmış ürünler, özel çalışma masanız bu yeni
evde kendine doğru yer bulamıyor. Ya da mekan küçük, masa büyük kalıyor.
Velhasıl ideal uyum ve mutluluk mümkün olamıyor. Halbuki biz rahat edelim ve
konforlu bir şekilde hayal ettiğimiz masamızda çalışalım istiyoruz fakat hayat
bizi kendi gündemine çekerek o özel çabadan uzaklaştırıyor. Tasarım
aslında objelere yüklediğimiz değerden fazlasıymış. Anı ve yaşamayı ele
alış biçimimiz aslında tasarım dünyamızı ve ürünlerini oluşturan şeyin
kendisiymiş. Mutlu eden meta değil o ürünlerle, eşyalarla birlikte
yaşadığımız, paylaştığımız, biriktirdiğimiz anılarmış. Bu perspektif hayatın
bir çok konusu için de geçerli.
Buradan hareketle tasarımın hayatımıza katkılarından
bahsederken tasarımın dışında olan konuların etkilerinden de bahsetmek
gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hayatın kendisi, bizim kontrol
edemediğimiz etmenler tarafından her gün şekilleniyor. Biz onu nasıl kabul
edip algılarsak o yönde bir yaşayış geliştiriyoruz. Böylece adaptif bir yaşam
biçimi oluşuyor.
İlk örnekte olduğu gibi özel bir alan veya eşya üretme
çabanızın bir takım ekonomik ve pratik kısıtlamaları var. Bu kısıtlamaların da
ötesinde hayatın size getirdikleri var. Evinizi değiştirmek zorunda oluşunuz,
yeni ev düzeninizi hayalinizdeki gibi gerçekleştiremiyor oluşunuz gibi. Bu
konular bizim tasarım dediğimiz zaman kastettiğimiz gündelik yaşam
alanlarımızdan gündelik eşyalarımıza kadar birçok konu için de geçerlidir.
Herkes kaliteli iyi tasarlanmış alanlarda yaşamak isteyeceği gibi tasarlanmış
objelerle de hayatına zevk ve estetik katmak ister. Fakat maalesef bu
yaklaşımlar ekonomik gerçeklikler sebebiyle mümkün olamıyor. Bu sebeple özel
tasarım ürünler üzerinden konuşmak yerine hayatımızı saran ürünleri nasıl daha
iyi kombinleyebileceğimize ve bunları seçerken nelere dikkat edebileceğimizden
bahsederek konuyu bağlamak isterim.
Sizler de evlerinizi ve yaşamlarınızı kurgularken bütün
eşyalarınızın aynı dilde birbiriyle konuşarak var olması için
çabalayabilirsiniz. Böylece eve alacağınız ürünler bir bütünün parçası olur.
Kişisel olarak alacağınız ürünleriniz ise sizin çizginizin ve tarzınızın,
yaşantınızın bir bütününü oluşturur. Çevrenizde oluşturacağınız mekânlar
ve aldığınız/ürettiğiniz ürünler de zaman içinde sizin zevklerinizi
geliştirecek ve yönlendirecek bir güce sahip olacaktır. Maalesef ki günümüz
gündelik yaşantısında bu mefhumdan çok uzak bir şekilde karma karışık hayatlar
yaşıyoruz. Bir çok kötü tasarıma maruz kalıyoruz (grafik, ürün, mekân). Bu
süreçte de görsel hafızamız kirleniyor ve gördüklerimizi normalleştiriyoruz.
Yanlışları bile göremez oluyoruz. Temennim odur ki bize temas eden, bizim maruz
kaldığımız her kaynağı ne kadar düzenleyebilirsek o kadar zevk ve stil sahibi
oluruz en önemlisi de kendimiz oluruz. Böylece geçici gündelik
kültürlerin ve ekonomilerin yüzeyselliğinden, kalitesizliğinden
uzaklaşabiliriz. Kendi tabirimle “plastik kültür”den uzaklaşıp özümüze dönerek
geçmişimizdeki değerleri, kalite görgümüzü yaşayabilir ve yaşatabiliriz.
Furkan Filiz. Mimar, tasarımcı. İstanbul Teknik
Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. Endüstri Ürünleri Tasarımı
Bölümü’nde ise çift anadal çalışmaları devam etmektedir. Katıldığı ulusal ve
uluslararası mimari proje ve tasarım yarışmalarında çeşitli ödüller aldı.
Mimarlık teorisi, teknoloji ve tasarım yönetimi konularıyla ayrıca Türk müziği
ve kültürel çalışmalarla ilgileniyor. Halen TRT bünyesinde “incubation
specialist“ olarak çalışmaktadır.
#Tasarım