Sıklıkla en
basit konuda dahi iki zıt kutupta yer alırız. Tam da bu yüzden ne zaman
spekülatif bir iş görsek mutlaka üzerine konuşmak isteriz. Çünkü biliyoruz ki
hiç düşünmediğimiz farklı perspektifleri ortaya koyacağız ve tartışma dallanıp
budaklanacak. Böylece herkes bu tartışmadan payına düşeni alıp baştaki
düşüncesini yeniden inşa etmeye girişecektir. Eğitim hayatımızın başından beri sürdürdüğümüz
bu tartışmaları, WhatsApp, Zoom ve Ortabahçe’nin sınırlarını aşıp meşru bir
zemine taşımak istedik.
Ve böylece
“Mimarlık İçin Hayatta Kalma Rehberi” yazı dizisi ortaya çıktı. Yazı dizisinin
adı her ne kadar öyle iddia etse de ciddiyetle bir ”survival kit” olmayı vadetmiyor.
Sadece biraz
konuşmamız gerek...
Volume Dergisi'nde Bouman’ın bahsettiği gibi önceki yüzyılda birçok şey için anma töreni düzenlendi. Foucault için "insan", Barthes için "yazar" ölmüştü. Mimarlığın da bu kitlesel ölümlerden nasıl etkilendiğini tahayyül edebiliriz. Mimarlığın sanatsal özerkliğini ve özsaygısını muhafaza etme mücadelesi, bir anlamda ölümden kaçma çabası, çıkış yolunu dünyanın mutlak sistemini kabul etmekte buldu.¹ Hoşça kalın bütün ütopyacılar, kurtarıcılar ve dahiler… (Bouman, 2007)
Görsel 1: Work Issues From an Architecture Office, Failed Architecture.
Bilindiği
üzere tehlike anında ortaya çıkan iki refleks bulunur: Savaş ya da kaç.
Mimarlığın hayatta kalmak için kaçmak dolayısıyla da mevcut düzeni
sürdüren sistemleri desteklemesi yerine, alternatif yollar araması gerektiğine
inanıyoruz. Mimarlık için Hayatta Kalma Rehberi’nde akışı değiştirenleri veya
değiştirmeye yeltenenleri göreceğiz. Değiştirmeye yeltenenleri belki de daha
çok önemsiyoruz. Çünkü "Starchitects" tarafından tekil vizyonların empoze edilmesi, daha en başında dünyayı bu hale
getiren birçok hatayı tekrar etmekten başka bir işe yaramıyor.² Bu
projelerin çoğu iklim değişikliğinin temel nedenleriyle nadiren ilgileniyor ve
dünyayı kurtarma mitiyle ürettikleri pahalı sistemler dünyayı yok etmeye devam
ediyor.
Küresel ölçekte karşılaşmakta olduğumuz felaketlerle başa çıkmak üzere çeşitli devletler, teknoloji firmaları ve sivil girişimlerin sunduğu pek çok deneysel yaklaşımdan söz edilebilir. Suudi Arabistan’ın dünyanın ilk sıfır-karbon kenti olma iddiası ile büyük beklenti oluşturan "Masdar City" projesinin başarısız olduğu açıklamalarının üzerinden çok geçmemişken şimdi de gündeminde bir başka fütüristik kent olan "Neom" projesi var. Bunun yanı sıra herhangi bir sistemin başına "akıllı" kavramı eklenince (akıllı ev, akıllı şehir, akıllı yönetişim…) her probleme çözüm getirileceği algısı da giderek kanıksanıyor. Bir başka dev projeyi ise Bjarke Ingels Group (BIG) Mars Kolonisi için geliştiriyor.
Görsel 2: Neom City, Dezeen.
Mega
projeler bir yandan devam ederken sunduğu perspektiflerin çeşitliliği ile daha
kolektif/demokratik ve süreç odaklı gelecek senaryoları üreten oluşumlar da yok
değil. "Spatial Agency" dünyadan çeşitli alternatif mimarlık uygulamalarını bir
platformda toplayıp tanıtarak yapıyor bunu, "The Why Factory" ise çeşitli
kurgusal gelecek senaryolarına akademi çatısı altında çözüm önerileri üreterek.
Öte yandan "Office for Unsolicited Architecture (OUA)" manifestosunu mimarın; işveren, arazi ve bütçe üçgeninden kurtulup özgürleşmesi üzerine inşa ediyor. "Talep edilmeyen mimarlık" = "unsolicited architecture" ifadesi daha önce değinilmemiş sorun, ihtiyaç ve istekleri bulup çözümler geliştiren bir mimari yaklaşımı tanımlamakta. Mimarın proaktif bir rol almasını teşvik eden ofis, sunduğu toolkit ile bütün mimarları hatta diğer disiplinleri de Unsolicited Architecture hareketinin bir parçası olmaya davet ediyor.
Görsel 3:
Unsolicited or: The New Autonomy of Architecture, Volume Dergisi.
Bu tarz
sivil oluşumların deneysel perspektiflerinin küresel politika düzeyine
taşındığı çok fazla örnek yok. Ancak son zamanlarda bu yönde bir hareketliliğin
oluştuğunu görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Komisyonu, Covid-19 sonrası
önemli kalkınma politikalarından birinin de yeni bir Bauhaus Okulu kurmak
olduğunu söyledi. Multidisipliner bir yaklaşım ile değişimin akademiden
başlayarak hayatın her alanına yayıldığı ilk Bauhaus’un başarısına bakılarak,
bu haberin büyük merak ve heyecan uyandırdığı açık. Fakat bizi hayal kırıklığına
uğratan devam filmlerini de düşünmeden edemiyoruz.
Bu bölüme
özgü olarak değindiğimiz proje, ofis ve yaklaşımlar aracılığıyla yazı
dizisinin genel çerçevesini tanımlamak ve sizlerle tanışmak istedik. Mimarlığın
geleceğine dair yeni bir vizyon ortaya koyan uygulamaları daha da derinlemesine
tartışmak üzere, önümüzdeki bölümlerin her birinde farklı bir pratiği ele
alıyor olacağız.
Şimdi kısaca bu vizyonları paylaşırken nasıl bir yöntem
izleyeceğimizden bahsetmek istiyoruz. Yazı dizisi boyunca iki farklı görüşün
çatışmasından doğan bir sentezi izliyor olacağız. Peki bu görüşlerin arkasında
kim var? Ne var? Hangi derin güçler var?
Fikirlerinizle
ilgili kısa tanımlamalarda bulunmak oldukça zor. Fakat bazı verileri hızlıca
sunmanın en kolay yolu da bu derinliksiz tanımlardan geçiyor. Avatarlarımızı
oluşturmak uğruna bazı düşünceleri, düşleri ortaya dökeceğiz.
Siz de kendi avatarınızı oluşturmak için seçeneklere puan vererek ankete katılabilirsiniz!
İlk yazının tartışma konusu olan Liam Young’ın Planet City projesinde görüşmek üzere!
1 Office for Unsolicited Architecture, “Unsolicited or: The New Autonomy of Architecture”, Volume Dergisi, 14 (2007)
2 Marcus Fairs, “Liam Young's Planet City could tackle climate change by housing 10 billion people in a single metropolis”, Dezeen, (2021)
3 Marcus Fairs, “Liam Young's Planet City could tackle climate change by housing 10 billion people in a single metropolis”, Dezeen, (2021)
4 Turgut Uyar, “Büyük Saat”, Yapı Kredi Yayınları, (2016)
Burcu Meral. 2020 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki mimarlık eğitimini tamamladı. 2019 yılında Münih Teknik Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Yurt içi ve yurt dışında çeşitli ofislerde staj yaptı ve workshoplara katıldı.
Şule Karabıyıkoğlu. 2021 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki mimarlık eğitimini tamamladı. 2019 yılında Stuttgart Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Çeşitli ofislerde staj yaptı ve workshoplara katıldı. İkinci anadalı olan şehir ve bölge planlama bölümündeki eğitimine devam ediyor.
Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetnamesi" ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır.
Devamını okuAhmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.
Devamını oku