Hayat numunesi taşıyan her öğe, unsur ya da canlının sistematik olsun ya da olmasın muhteva ettiği kabiliyeti nispetinde, yaşadığımız dünya içerisinde, kapalı bir alanda yaşama eğilimi olduğu inkar edilemeyecek bir gerçektir. Ancak akıl, irade, sevmek gibi özellikleriyle kendisini diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan insan, kapalı alanda yaşama ihtiyacını varoluşuna layık bir muamele ve yüzyıllardır süregelen kolektif bilgi birikimiyle inşa etmiş, yeniden yorumlamış ve halen yorumlamaktadır. Temel anlamda barınma, korunma ve ihtiyaçlarını karşılamak gibi basit bir gereklilikten başlayan serüven, akıl ve düşünce gibi üstün özelliklerle anlamlandırmak, yüceltmek, estetiği yakalamak gibi daha üst amaçlara bürünmüştür. Bu sebeple mimarlık, temsil ettiği kişilerin inandığı gerçeklik ya da felsefeye göre mantıksal kaideler dahilinde (mühendislik kuralları) alanları şekillendirip mekanları kurgulamaktadır. Yapılar tasarlanırken gaye edinilmiş bu estetik sayesinde mimarinin insan üzerinde bıraktığı, hem fiziksel hem ruhsal açıdan olumlu ya da olumsuz etkisine bakılmaksızın salt bir kimlik kazanmakta, insanda var olan estetik ve güzel olan her şeyi görmek, göstermek, ayna olmak gibi fıtri bir bünyeselliğin ürünü olan fotoğrafçılığın ilgisini çekmektedir.
Mimari fotoğrafçılık yakın zamanda fotoğraf alanının bir alt dalı haline gelse de, ilk mimari fotoğraf örnekleri 1800’lü yıllara kadar inmektedir. Günümüzde teknolojik imkanların artmasıyla mimari fotoğrafçılık üzerinde birtakım yorumlar geliştirilmiş ve bu alanın alt dalları ortaya çıkmıştır. Endüstriyel dünyanın bir gerçeği olarak üretimden çıkan her ürünün pazarlanması ve tanıtılması için alıcılara ürünün belirli bir teknik ve fotoğraf hizmeti altında güzel bir şekilde sunulması gerekmektedir. Sosyal medyanın hayatımıza girmediği evrelerde dergilerde, televizyonlarda ya da gazete gibi yayın organlarında araç, gıda, telefon gibi belli başlı temel ürünlerin reklamları görebiliyorken, sosyal medyanın hayatımıza girişiyle öncesinde temel gündelik ürünlerinden ziyade artık genel geçer olmayan özel ürünlerin bile ticari maksatlar dahilinde fotoğraflandığını görmekteyiz. Bu noktada özellikle gayrimenkul alanındaki taleplerin artışı, yüksek yapılardaki teknolojik ilerlemeler daha doğrusu proje sonunda yapının ürün olarak ortaya çıkışı bugün mimari fotoğrafçılığın profesyonel bir alan alarak talep edilişini artırmaktadır.
Mimari fotoğraflar incelendiğinde aslında konsept olarak iki bakış açısı ortaya çıkmaktadır. Yapıyı bütünüyle, çevresiyle olan bağlamını ortaya çıkaran yorumsuz konsept ve yapının herhangi bir bölümünde bir detayını ortaya çıkaran yorumlu konsept. Bütünüyle çekilmiş daha doğrusu çevresel bağlamıyla yorumsuz olarak ortaya çıkan mimari fotoğraflar izleyiciyi düşünsel bir serüvenden koparmakta ve çalışmayı reel bir zemine oturtmaktadır. Bu tarz, öncesinde bahsettiğimiz ticari kaygılar için yapılacak çalışmalarda oldukça tercih edilen, dolayısıyla sanatsallıktan biraz daha uzak bir yöntemdir. Yapı üzerinde herhangi bir detayın, eğriselliğin, geometrinin çekildiği yorumlu tarz ise izleyiciye yeni bir perspektif sunmakta ve izleyicinin hayal dünyasının vahşi bir düşünce dünyasına dalmasına izin vermektedir. Yorumlu tarzda büyük puzzle parçasının ufak bir parçası ortaya çıkmakta, adeta yapı adına “teaser” geçilmektedir. Sanatçı bu yaklaşımda görülen ve hissedilenin ne olması gerektiğine dair izleyiciye izin sunmaktadır. Mimari fotoğrafta hâsıl olan bu yöntem aslında soyut mimari fotoğraf olarak adlandırılmaktadır. Soyut mimari fotoğrafta düşünceleri formülize edecek yapıyı çevreleyen herhangi bir unsur olmamakta ve yerine taş, çelik ve betondan yapılmış adeta soyut bir tablo karşınıza çıkmaktadır. Bu yöntemle yapılar bazen açı, ışık ve eğim gibi unsurlarla öylesine soyut görünmektedir ki izleyici fotoğrafın bir yapı olduğunu dahi anlamamaktadır.
Sebastian Weiss, Ecco Elektrik Santrali, Lüksemburg
Soyut mimari fotoğrafların genellikle mimaride çok eski bir geçmişi olmayan eğrisellik, parametrik tasarımlar sonucu ortaya çıkarılmış ve minimal görünüme sahip yapılarla çok uyumlu olduğu gerçeğini belirtmek gerekir. Özellikle tüketim toplumuna ve tüketim kavramına bir tepki olarak çıkmış minimalizmin felsefesi soyut mimari fotoğrafın gayesi ile el ele dolaşmaktadır. Minimalizmin temelinde yatan ‘az daha çoktur’ mottosu basit ve karmaşıklıktan uzak sistemlerin aslında anlatılmak istenilenden daha fazla anlattığını ya da sunduğunu ifade ederek soyut mimari fotoğraf denildiğinde akla gelen bir diğer unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında bu anlayışla bakıldığında soyut minimal mimari fotoğraf gibi bir alt dalın oluştuğunu da iddia etmek zor olmayabilir. Minimalizm enformasyon ve tüketim çağında yaşayan bir birey için informatik karmakarışıklığın buhranından kurulabilmenin bugün en güzel yollarından biridir. Mimari fotoğrafta da yapıyı hem soyut hem estetik ve karmakarışıklıktan kurtaracak yolu anlatabilmenin mecrası da minimalist anlayıştan geçmektedir. Günümüzde dünya çapında tanınmış ve büyük ödüller almış mimari fotoğrafçıların birçoğunun bu anlayışla yola çıktığı görülmektedir. Yazıyı bitirirken soyut ve minimal mimari fotoğrafçılık alanında dünya üzerinde ismini duyurmuş kişilerin çalışmalarını ve benim de naçizane bu isimlerden ilham alarak yapmış olduğum birkaç çalışmamı beğeninize sunmak istiyorum.
Nikola Olic, Fair Park Kompleksi, Dallas
Ömer Faruk Kuranlı, Titanik Müzesi, Belfast
Ömer F. Kuranlı, Quasar, İstanbul
Ömer F. Kuranlı, CNIT Yeni Endüstri ve Teknoloji Merkezi, Paris
Ömer F. Kuranlı, İstanbul TV & Radio Tower, İstanbul
Ömer F. Kuranlı. İnşaat mühendisi, araştırmacı, akademisyen. İnşaat mühendisliği alanında yüksek lisans tezini yazmaya devam ederken üniversitelerde akademik projelerde çalışıyor. İskele’nin sunduğu multidisipliner çalışma ortamından beslenmeyi seven Kuranlı mühendislik geleneğinin getirdiği rasyonel ve geleneksel yaşantıdan sıyrılma gayretinde olup mesleğinin haricinde kültür, sanat, müzik ve mimari fotoğraf ile ilgileniyor. Halen yarışma, sergi ve yayın için çalışmalarına devam ediyor.
Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetnamesi" ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır.
Devamını okuAhmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.
Devamını oku