Menü

Anasayfa / Blog

Ekoloji ve Mimarlık
İskele Blog 27 Kasım 2020
Betül Yaygır

Ekoloji ve Mimarlık

Tarih boyunca insanlık doğa ile iş birliği yapmak yerine onu tahrip etmiş ve ona egemen olduğunu sanmıştır. Kendi yaşam standartlarını iyileştirmeye çalışırken doğa ile kurduğu ilişkilerde dikkatsiz davranmıştır. Bugün ise bu dikkatsizliğin acı sonuçlarıyla yüzleşiyoruz. Küresel ısınma, hayvan türlerinin azalması, yangınlar vb. tüm sorunlar kendi elimizle oluşturduğumuz ve artık göz ardı edemeyeceğimiz noktaya gelen problemler olarak karşımıza çıkıyor.

İnsanlık, temel ihtiyaçlarından olan beslenme ve barınma doğrultusunda doğa ile sağlıklı ilişkiler kurmak yerine, kendisine her türlü temiz su ve gıdayı layık görüp doğayı kirletmeyi seçmiş, israfa kaçmış ve her türlü atığını doğaya layık görmüştür. Öyle ki üretilen atıklar artık neredeyse bir kıta büyüklüğüne ulaşmıştır. “Yedinci Kıta” adı altında düzenlenen 16. İstanbul Bienali’nde bu gerçek yüzümüze bir tokat gibi vurulmuştu. Doğaya karşı takındığımız anti-ekolojik eylemlerimizi farklı sanatçıların eserlerinde görmüştük. Ama biz hala diğer yanağımızı çevirmekte ısrar ediyoruz.

“Yedinci Kıta” 16. İstanbul Bienali’nden, Eser sahibi: Mariechen Danz

Tüketim toplumunun tahribat ve israfla sonuçlanan her türlü tutumundan mimarlık da hafife alınmayacak şekilde etkilendi. 2012 yılından itibaren "kentsel dönüşüm" adı altında birçok yapı yıkılmaya ve yeniden yapılmaya başlandı. Bu bağlamda yapılan ekolojik tartışmalardan bir tanesi yıkım ve yeniden yapım esnasında harcanan enerji. Enerji miktarını düşürmek için günümüzde “Bir yapıyı daha az enerji harcayarak üretmek mümkün mü?”, “Yapıyı ürettikten sonra yapının yaşamı boyunca daha az enerji harcaması için nasıl bir plan kurgusu tasarlanmalı, ne gibi malzemeler ve taşıyıcı sistemler tercih edilmeli?” gibi sorulara cevap aramaya çalışıyoruz. Bu tür sorulara cevap verebilen ve doğayla arasında kurduğu bir felsefeden yola çıkarak tasarlanan Aldo Leopold Vakıf Merkezi en güzel örneklerden bir tanesi.

Genel Avlu Görünümü

ABD’nin ilk karbon nötr binası olma özelliği taşıyan merkezin amacı ekolojik öğretileri ve Aldo Leopold’un çevre yönetimini geliştirmek. Leopold toprağı tahrip etme nedenimizin ona bir mülk gözüyle bakmamız olduğuna inanıyor. Halbuki toprağa bizim de ait olduğumuz bir topluluk gözüyle baktığımızda onu sevgi ve saygıyla kullanabiliriz. Böyle bir anlayışı benimseyen Aldo Leopold'un adına inşa edilen yapı da tabii ki toprağa saygılı ve ekolojik bir yapı olmalıdır. Bu bilinçle yola çıkan The Kubala Washatko Architects, “İnsanı ve çevreyi uzun vadede nasıl zenginleştirebiliriz?” sorusunu sorarak karbon nötr ve sıfır enerjili bir yapı yapmayı hedeflemiş.1

Fotovoltaik paneller & Toprak altı boru sistemi 

Sert iklim şartlarına sahip bir bölgede bulunan yapıda yıl boyunca çalışacak pasif bir ısıtma ve soğutma sistemi kurmak amacıyla yapı kompleksi doğudan batıya uzanacak ve güneye açılacak şekilde konumlandırılmış. Plandaki basit bir mekân kurgusuyla, gün ışığı ve pasif ısıtma için güneş, doğal havalandırma için de rüzgâr içeri alınmaya çalışılmış. Bunun yanında aktif olarak fotovoltaik paneller, sıcak su tesisatı ve dışarıdan alınan havayı her mevsimde iklimlendirerek yapı içine taşıyan toprak altı boru hatları da plan kurgusuna eklenmiş.1

Kesit2

Yapıların neden olduğu karbon salınımı yaşam biçimimizi, doğal ve yapma çevreyle olan ilişkimizi ve diğer canlı türleriyle olan ilişkimizi etkileyen oldukça önemli bir sorun. Vakıf Merkezi’nin tasarımında bu soruna çözüm üretmeye çalışan tasarım ekibini Aldo Leopold da görseydi oldukça takdir ederdi.

Salınım ve emilim miktarlarındaki hesaplanmış dengeyi gösteren CO2 grafiği2

Diğer bir tartışma ise yıkım sonrası oluşan yapı atıkları. Yıkım sonrası oluşan atıklar kent sınırlarına götürülerek belirli alanlarda depolanıyor ya da geri dönüştürülmek üzere fabrikalara taşınıyor. Geri dönüştürme işleminde malzemelerin yapıdan sökülmesi, kamyonlarla taşınması, fabrikalara götürülmesi, eritilmesi/parçalanması, yeniden yapılması, onların tekrardan kamyonlara yüklenmesi, şantiye alanına taşınması ve yapımda kullanılması büyük bir enerji ve sermaye istiyor. Bu nedenle  mimarlık pratiğinde yapıda kullanılan malzemelerin yıkım ya da dönüştürme sürecine nasıl katılacağı sorusu da tasarım aşamasında sorulması gereken bir soru.

Atık malzemelerin herhangi bir yerde yığın oluşturmasına ya da geri dönüştürülmesine karşılık, vizyonlarını sürdürülebilir ve ekolojik mimarlık üzerine kurmuş olan Danimarkalı mimarlık ofisi Lendager Group "The Resource Row" projesiyle bir çözüm önerisi sunuyor. Projedeki önemli ve yenilikçi fikir ise terk edilmiş evlerden alınan tuğla cephelerin doğrudan başka bir binada yeniden kullanılması. Terk edilmiş evlerin cepheleri kesilerek ve çelik çerçeve içine monte edilerek yeni binada cephe modülü olarak kullanılabiliyor. Böylece geri dönüşüm ve nakliye için harcanacak enerji ve para israfı önlenmiş olunuyor. Yıkarak yapmak yerine olabildiğince az yıkarak yapma çabası var. 


Terk edilmiş yapıların cephelerinin kesilmesi

 Yeni bir yapıda olduğu gibi tekrardan cephe malzemesi olarak kullanılması 

Örnekte de olduğu gibi sürekli yıkarak yapmak* yerine yerel ve doğal malzemeler ile daha uzun ömürlü yapılar yapmak mümkün. Doğal aydınlatma ve havalandırma gibi yapı fiziği konularına dikkat edilerek yapının aydınlatma, ısıtma ve havalandırma için tükettiği enerji en aza indirilebilir. Küçük ölçekli tasarımlarda bu çabanın güzel örneklerine rastlayabiliyoruz. Daha büyük ölçekli tasarımlarda da devlet ve yerel yönetimlerin destek ve teşvikleriyle gelecek çevreleri şekillendiren ekolojik bir mimarlık dokusu oluşturulabilir. Böylece anti-ekolojik bir eylem olduğu düşünülen ve çevreye öyle ya da böyle bir müdahalede bulunan mimarlık doğaya dost bir çevre oluşturmada kendine daha çok söz hakkı tanınmasını sağlayabilir.


Mary Guzowski, Sıfır Enerji Mimarlığına Doğru (İstanbul Nisan 2017), 69,70,76,77

2 A.g.e, 79

*Uğur Tanyeli-Yıkarak Yapmak


Betül Yaygır. Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Yapı Programı’nda yüksek lisans yapıyor. Farklı kültürleri tanımayı ve seyahat etmeyi sevdiği için Almanya’da Erasmus yaptığı süreçte birçok ülke gezdi. Mimari fotoğrafçılığa, suluboyaya ve şiir okumalarına ilgi duyuyor. Mimarlığın insan ve çevre sağlığıyla olan ilişkileri üzerine çalışmayı seviyor.

 

 

 


Benzer İçerikler

Tarihi Metnin Mekânsal Okuması: Machiavelli vs. Nizamü’l-Mülk
Eren Can Altay İskele Blog
Tarihi Metnin Mekânsal Okuması: Machiavelli vs. Nizamü’l-Mülk

Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetnamesi" ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır.

Devamını oku
Ahmet Doğu İpek’in Başımızda Siyahtan Bir Hale Sergisi Üzerine İzlenimler
Heval Zeliha Yüksel İskele Blog
Ahmet Doğu İpek’in Başımızda Siyahtan Bir Hale Sergisi Üzerine İzlenimler

Ahmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.

Devamını oku
Paylaş
EN