Menü

Anasayfa / Blog

Eski Semtin Yeni Sakinleri
İskele Blog 10 Temmuz 2020
Büşra Öktem Karagül

Eski Semtin Yeni Sakinleri

Küçük veya büyük dokunuşlarla insanların hayatlarına değdiğimiz kent, mimarlık ve tasarım alanlarında asıl amacımız yaşantımızı, dünyayı güzelleştirmek. Bu amaç doğrultusunda yaptığımız küçük dokunuşların büyük etkileri olabiliyor. Aslında birçoğumuz kenti keşfederken ya da içinde yaşarken bu değişiklikleri gözlemleyebiliyoruz. Son 40 yıldır İstanbul’un tarihi nitelik taşıyan bazı semtlerin sosyal karakterinde değişim yaşandığını görmekteyiz. Cihangir’den Galata’ya yürüdüğümüzde, Sulukule’den geçtiğimizde, Yeldeğirmeni’nde, Balat’ta her çay içtiğimizde farkında olarak ya da olmadan semtlerin kullanıcılarının değiştiği “soylulaştırma” sürecini gözlemleriz.

Soylulaştırma (gentrification), orta sınıfların şehir merkezlerindeki yoksul mahallelere yerleşmeleri, eski yerleşim dokusu yerine üst gelir grubuna hitap eden konutlar yapılması ve bu bölgelerin sosyal karakterinin değiştirmesi ile ilgili olarak kullanılmıştır. Bu kavram Batı Avrupa, Anglosakson ülkeleri ve Japonya’da 1970’lerden itibaren ele alınsa da Türkiye’de etkisini 1980’de göstermeye başlamıştır. Soylulaştırmaya, mekânın eski haline referans ile yaşadığı dönüşüm, yaşanabilirlik, güvenlik, çevre temizliği, sağlık gibi kriterler göz önünde bulundurulduğunda, olumlu bir gelişme olarak bakılabilir. Bununla birlikte, soylulaştırma süreci özünde bir yerinden etmedir; bir semtin eski sakinlerinin yerine, alım gücü daha yüksek olan kesimlerin yerleşmesidir.1

Dünyada soylulaştırma süreci için genelde verilen tipik örnek, New York’un SoHo semtidir. Bu semt, Bourdieu’nun “yeni kültür aracıları” olarak adlandırılan aktörleri öncülüğünde, bir sanatçılar kolonisi olarak adeta yeniden yaratılmıştır. Bunun yanı sıra, İngiltere’de Birmingham’da, Newcastle’da, İskoçya’da Edinburgh ve Glasgow’da soylulaştırma örneklerine rastlanmaktadır.2

Bu sürecin yaşandığı Türkiye örneklerinden biri olan Balat’ta köhneleşme, İstanbul’da diğer soylulaştırılan mahallelerde olduğu gibi, 1950’li yıllardan sonra Anadolu’dan gelen göçmenlerin, gayrimüslim azınlıkların yerini almalarıyla başladı. Bölgede kötü olan sosyal ve ekonomik koşullar, 1980’li yıllarda Haliç’in sanayileştirilmesi çalışmalarıyla birlikte kimlik değiştirme sürecine girdi. Ancak 1990’ların sonunda İstanbul’da gerçekleştirilen Habitat II projesiyle birlikte Fener ve Balat Semtlerinin Rehabilitasyonu Programı’nın ilan edilmesi sebebiyle bölgede soylulaştırma sürecinin dinamikleri ortaya çıkmaya başladı.3

Daha çok üretim alanlarının ve konutların yer aldığı Balat, turizm ve ticaret baskısı altında kaldı. Bugün Balat’a gittiğimizde Balat’ın eski sakinleriyle değil, 2000 sonrası gelen yeni sakinleriyle karşılaşıyoruz. Bölgedeki konut fiyatlarındaki büyük artış semtin bir orta-üst sınıf mahallesine dönüşmesine sebep oldu. Kiralarını karşılayamayan, bölgeye giderek yabancılaşan eski mahalle sakinleri evlerini terk etmeye başladı. Birçok üçüncü nesil kahveci, yoga merkezi, organik ürün satan dükkânlar semtte yerini aldı. Bu açılan yeni mekânların semti daha da çekici hale getirerek tüketim mekânı haline getirdiğini gözlemleyebiliriz. Mahalle sakinleri de artık mahallede kimseyi tanımadıkları için kendilerini yabancı hissettiklerinden bahsederler. Soylulaştırılan semtten ayrılan semt sakinleri beraberlerinde semte ait değerleri de götürürler ve yeni gelenlerin sahip çıktıkları semt yapay bir mahalle havasına bürünür. Bu durum Balat’ta da etkisini göstererek semtin sosyal dokusunun değiştiğini göstermektedir.

Balat gibi İstanbul’un birçok semtinde de bu değişimi gözlemleyebiliriz. Cihangir’e, Ortaköy’e, Arnavutköy’e ya da Yeldeğirmeni’ne gittiğimizde konut alanlarının turizme yönelik geçici mekânlar haline geldiğini görürüzSoylulaştırmaya, kentsel yenilenme ve sürdürülebilirlik açısından, ihmal edilmiş ya da zamanla çöküntü alanı haline gelmiş semtlerin yenilenmesi açısından olumlu bir anlam yüklenebilir. Ancak bu değişim tarihi çevrelerin fiziksel yönden yer yer iyileşmesini sağlasa da sosyal dokusunun değişmesine ve kültürel sürekliliğini yitirmesine sebep olur.

Balat’ta Bir Vintage Mağazası ve Mezat, Büşra Öktem Karagül.Balat’taki 3. Nesil Kahveciler, Büşra Öktem Karagül.

Tarihi çevrelere yaptığımız dokunuşlara, sadece fiziksel bir yeniden yapılanma olarak bakmamalı, bu projelerde sosyal yapı da göz önünde bulundurularak iyileştirilmesi hedeflenmelidir. Tarihi çevreler, içinde yaşayanların olduğu kadar kültürel sürdürülebilirlik açısından da herkesindir. Korumada esas olan kentleri kimlikleriyle birlikte korumaktır. Bu yüzden tarihi konut alanlarında yaşanan sosyo-kültürel, ekonomik, politik ve fiziksel sorunlara yanıt arayacak projeler üretilmeli ve gerçekleştirilmelidir. Bu uygulamalar esnasında sosyal dokunun korunması ana hedef haline getirilmelidir.

İnsanın vazifesini “dünyanın güzelleştirilmesi” olarak özetleyen mimar Turgut Cansever; “İçinde yaşanılan sosyal çevrenin bir kültürün neticesi olduğu göz ardı edilemez. Bu yaklaşım ile şehre bakmak, şehirde denge ve düzen sağlayan, fiziki mekâna estetik katan bir sonuç doğurur.”4 diyerek görüşlerini ifade eder.


Smith, N. (2006). Yeni küresellik, yeni şehircilik: Küresel kentsel strateji olarak soylulaştırma. İlknur Urkun, İ. ve Gündoğdu, İ. B. (Çev.), Planlama Dergisi, 2, 13–27

Ergün, Nilgün, “Gentrification Kuramlarının İstanbul’da Uygulanabilirliği”, İstanbul’da Soylulaștırma Eski Kentin Yeni Sahipleri, Derleyenler David Behar, Tolga İslam, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2006

2 Uysal, U. E. (2006). Soylulaştırma Kuramlarının İstanbul’da Uygulanabilirliği: Cihangir Örneği. Journal of the Chamber of City Planners, 2, 77–92.

İslam, Tolga, “Galata’da Soylulaștırma: Soylulaștırıcıların Demografik ve Kültürel Özellikleri Üzerine Bir Çalıșma”, TBMMOB Șehir Plancıları Odası Kentsel Dönüșüm Sempozyumu 11–13 Haziran 2003, YTÜ Yayınları, İstanbul

4 Can, A., & Doğan, M. (2015). Bir Şehir Kurmak: Turgut Cansever’le Konuşmalar. İstanbul: Klasik, 146

Büşra Öktem Karagül. Yıldız Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden 2019 yılında mezun oldu. Halen Mimarlık Çift Anadal eğitimine devam etmektedir. Tarihi kent dokuları ve tarihi çevrede tasarıma ilgi duymaktadır.

 

Benzer İçerikler

Tarihi Metnin Mekânsal Okuması: Machiavelli vs. Nizamü’l-Mülk
Eren Can Altay İskele Blog
Tarihi Metnin Mekânsal Okuması: Machiavelli vs. Nizamü’l-Mülk

Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetnamesi" ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır.

Devamını oku
Ahmet Doğu İpek’in Başımızda Siyahtan Bir Hale Sergisi Üzerine İzlenimler
Heval Zeliha Yüksel İskele Blog
Ahmet Doğu İpek’in Başımızda Siyahtan Bir Hale Sergisi Üzerine İzlenimler

Ahmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.

Devamını oku
Paylaş
EN