Çocuğun İçindeki Oyun
Çocuk olmak ve
çocukluk kavramı hayatımda önemli bir yere sahip. Bunun nedeni ise hiç
büyümemiş hissetmek, büyümeyi istememek belki de… Ama bu istek geçmişte kalmaya
çalışmak değil, o heyecanı, duruluğu kaybetmemeye çalışmak, olmaz dediğimiz
kendimize sınırlar koyduğumuz o sınırları kaldırmak, yerine kendi sınırlarımızı
çizmek anlamına geliyor benim için.
Çocuklar aslında büyümemiş yetişkinlerdir. Oyun dediğimiz o sihirli kelime her
yaştan insanı içine alan bir büyülü zaman dilimi. Çocuklar aynı zamanda zihinlerindeki
algıları en güzel şekilde dışa vurabilen varlıklar. Oynadıkları oyunlar ise
onlar için bir yaşam tarzı.
Retiro Parkı, Madrid, 2017, Zeynep
Ürper
Çocukların en güçlü yanı kendi mekanlarını kendi istekleri çerçevesinde
kurgulayabiliyor olmaları. Halbuki biz yetişkinler kurulu düzenlerimize ve
konfor alanlarımıza öyle alışmışız ki var olan düzeni ‘normal’ algılayıp
sorgulama gereksinimi duymadan devam ediyoruz. “Büyümeyen yetişkinler” ise bunu
sorguluyor, kendisine güvenli alanlar kurguluyor.
Venedik Bienali, 2017, Zeynep Ürper Ayrıldığımız noktaya rağmen kimi zaman fark ediyoruz ki çocukları da kendi
yaşam standartlarımıza uygun hale getiriyoruz. Oyun kavramı metropolde ve
kırsal düzende yaşayan bireyler için bambaşka anlamlar ifade ediyor. Tam bu
noktada aklımıza oyun çocuklar için bir yaşam biçimiyse neden biz büyükler için
sürdürülemeyen bir yaşam biçimi haline dönüşüyor sorusu geliyor. Çünkü çoğu
zaman çocukluğu ve yetişkinliği ayrı tutuyor, bir bütün olarak düşünemiyoruz.
Mimari de hayatın bir parçası ve çocuğun yaşamak üzerine oluşturduğu içsel
yolculuklarına ışık tutan en güçlü donelerinden birisi.
Milano, 2016, Zeynep Ürper En sevdiğim 5'li!
Çocukların içinde park, güneşin kalbinde
turuncu, kalenin içinde yeşil, doğanın içinde kelebekler ve bir demet de çiçek.
Şimdi soldan sağa sayıp biraz nefes alıp bekliyoruz. Sonra devam.
Barınmak, korunmak ve güvende hissetmeyi içine alan ve somut olan her şey
çocuğun içindeki oyuna ve dışındaki mimariye yansıyor. Mimari, çocuğun kurgusu
ise bu sadece fiziksel bir mekan olarak kalamaz, sizi içsel bir yolculuğuna
çıkarır ve size oyunlar kurdurur. Unutmayalım ki içine sığındığımız düşünceler
de bizim mekanlarımız, oyunlaştırmaya çalıştığımız yanlarımız.
Oyun için alanlara ihtiyaç var mı sahiden? Bir kartonla bile hayallerimizi
karşılayan güzel bir mekan kurgulayabiliyorsak neden daha fazlasına ihtiyaç
olduğunu düşünüyoruz?
Hadi şimdi gelin sizinle kartondan evler yaptığımız 2 örneği birlikte
inceleyelim.
İhtiyacımız olan tek şey bolca hayal ve elimizdeki malzemelerle kendi oyunumuzu
kurmak. Bu kurgunun adı ‘karton ev’. Bu etkinliği evime gelen tatlı misafirimle
birlikte yaptık.
İki kez farklı karton evler deneyimledik.
İlk sorumuz “Karton ev için gereklilikler nedir?” oldu.
Evimizi tarif etmeye başladık.
Kartonev1: Bir
tarafından girilsin, pencereleri olsun, içinde uyuyalım, yemekler pişirelim.
İlk evimiz bu istekler doğrultusunda yapıldı.
İhtiyaçlar neydi? Karton, maket bıçağı, bant, kalem. Çokça hayal…
İkinci evimizi ise 1 saatte tasarlamamız gerekiyordu. Biz de yazlık karton ev
yapmaya karar verdik.
Yine sorularla başladık: “Ne istiyoruz? Nasıl bir mekan olmalı? Nasıl bir
oyun?” Mekanı kurguladığımız süreçte oyun kendiliğinden oluştu ve hayallerimize
çiçekler kondurarak yolumuza devam ettik.
Kartonev2: Bir
tarafından girilsin bir tarafından çıkılsın, yazlık ev olsun (e çünkü zamanımız
kısıtlı), pencereleri olsun (üçgen olsun bir nefes alalım, çiçeklerimize
bakalım onlara sevgimizi verelim, onları sulayalım. Başka bir pencere daha
olsun oradan geleni karşılayalım, hoş geldin diyelim, gülümseyelim. Bir pencere
daha… Orası da bize ait, yalnızca kendimizle baş başa kaldığımız, yıldızları
seyrettiğimiz bir yer olsun. Ayrıca balkonu da olsun, orada çiçeklerimizi büyütelim
sevgiyle, biber ağacımız olsun bir de biber salatası yapalım. Sonra komşuculuk
oynarız. Pasta yapar ve birbirimizin evlerine konuk oluruz. Biraz da
çiçeklerden konuşuruz. Bir de biberleri topladığımızda kullanabileceğimiz bir
sepet yapalım mı? Sonra şöyle bir diyalog geçer:
-Biberler için sepet
yerine onları bir yere asmak, sergilemek ister misin aynı zamanda?
+Tabii olur. Hadi delikler
açalım şuraya.
-Biber asmalık sepet
hazır.
Sahi ihtiyaçlarımız neydi bu evde?
Karton, maket bıçağı, bant, kalem. Ve çokça hayal.
İşte böyle farklı deneyimin parçası olmak ve içinde her türlü kurguyu
deneyimleyebilmek.
Kurguyla mekan, mekanla oyun oluşturmak. Hepsi somut olduğu kadar soyutluktan
yola çıkarak oyunun kendisini var etmeye çalışan kurgular aslında. Biz bundan
ne öğrendik? Kendi içinde biricik bir deneyim, sınırlar içinde sınırsızlık, her
hayalin başka bir hayale gebe olması, saf ve duru bir yol, çokça sevgi, kısa
zamanda çokça anı ve hissedebildiğin kadarını hissettirebilme dürtüsü. Günlük
rutinimin içinde bana nefes olan bu harika deneyim bir kez daha sınırların
sınırsızlık olmasını, oyunun inanılmaz hafifliğini getirdi benliğime.
Design Week, Milano İTALYA, 2017, Zeynep Ürper
Bir gün bir hocam ’bir şeyleri tüketirken üretmek zordur, üretim olmaz’.
demişti. Güne uyandığınız gibi üreterek başlarsanız gününüz bereketli ve
üreterek geçer. Bu nasıl oluyor diye sorduğumda; mesela yeni bir güne
uyandığınız gibi telefonlarınıza baktınız ya da bir bardak su içtiniz. Bu
tüketmektir. Güne tüketerek başladınız ve tüketerek geçirecek olmanız olası.
Gününüzü bereketli, üreterek ve verimli geçirmek istiyorsanız üreterek
başlamalısınız. Bu nasıl olacak dediğimde ise; Bir bardak su içmek veya
telefonlarınıza bakmak yerine camınızı açıp içeriye temiz havanın dolması,
yatağınızı toplamanız bunlar bir üretimdir. Ürettikçe gününüz bereketlenir ve
kendinize olan saygınlığınız artar. Ben bir şeyi başardım hissidir bu ve diğer
işlerinizi de yapmak için kamçılar sizi düzene sokar. Bu basit gibi görünen
fakat çok etkili düşünceyi hayatıma kısa sürede uyguladığımda inanılmaz
değişimlerini yaşadım. Bu alışkanlığı rutinden daha çok oyuna dönüştürdüğümde
kendime ait bir düşünce biçimine kapı araladığımı gözlemlemeye başladım.
Bahsetmek istediğim şey zihniniz soyut olanı çerçevelemek ve somutlaştırmak
istiyor. Oyun şöyle ya da böyledir diye bahsetmek bazı mevzuları
sığlaştıracağından, sizlerle içsel yolcukları ve deneyimleri paylaşmanın
tadının daha farklı olacağını düşünerek küçük deneyimlerimi, çocuk/mimari/oyun
hakkında düşüncelerimi paylaşmak istedim ve bu benim için büyük keyifti.
Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. İçimizdeki çocuğun ışığından gitmek
dileği ve sevgiyle…
Sahi sizin çocukluk dediğiniz şey mimarinin neresinde?
Zeynep Ürper. Haziran,
2016’da İstanbul Bilgi Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu.
Politecnico Di Milano’da Aydınlatma Tasarımı ve LED Teknolojileri üzerine
yüksek lisansını tamamladı. Ardından ZKLD Mimari Tasarım ve Aydınlatma Ofis’nde
kariyerine devam etti. Bir süre mobilya ve tasarım ofislerinde deneyim kazandı.
2019’dan bu yana İstanbul Medipol Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi
Girişimcilik Merkezi’nde uzman olarak çalışmaya devam etmektedir. Birçok atölye
ve workshop çalışmasına katkı verdi ve hala daha da devam etmekte. Zeynep,
kendi markasını kurma aşamasında ayrıca uzaklara ve çocuklara hayran