Nuri Bilge Ceylan’ın izlemediğim tek filmiydi Bir Zamanlar Anadolu’da. Evde kal çağrılarının artmasıyla beraber oluşturduğum film listesinde en üstte yerini aldı bu film. 2011’de izlerim deyip bir daha dönüp bakmamıştım. İzlediğimdeyse ilk cümlem ‘’iyi ki daha önce izlemedim’’ oldu. Çünkü 2011 yılında bu filmi mimarlık ve mekân algısından uzak ele alacaktım. Ancak şu an mimarlık eğitimini tamamlamış ve fotoğraf çekmeyi seven biri olarak filmi çok daha iyi anlamlandırdığımı düşünüyorum. Muhtemelen yıllar sonra daha da iyi anlayacağım.
Senaryosu Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan ve Ercan Kesal tarafından hazırlanan filmin bir repliği sayesinde Avanoslu Ercan Kesal’in çevresinde oluştuğunu anlıyoruz. Ercan Kesal; bozkırı, taşrayı çok iyi bilen biri. Bir Zamanlar Anadolu’da doktorluk yaptığı bir geçmişe de sahip. Böylelikle filmin gerçek hayattan çıktığını ve bunu bozkırın sosyolojisini ele alarak işlediğini net bir şekilde ifade edebiliriz.
Nuri Bilge Ceylan Sineması’nda ‘Koza’dan bu yana kendisini ağırlıklı olarak hissettiren mekân (sonraki yapımlarında kentle ilişkilenen öyküler olsa bile) kasabadır. Kasaba, hem sınırlarıyla içine hapsettiği doğallıktan bunalıma kadar genişleyen sıkıntıyı, hem de sınırları dışında yaşanılan kopuş ile birlikte eski bağları yeniden hatırlatan bir aidiyeti zaman-uzam bağlamında kavramsallaştırır. Sıkıntının döngüselleşmesi kaynağını kasaba atmosferinin sürekliliğinden alır.
Kasabalarda hayat, bozkır ortasında sürdürülen yolculuklara benzer. Her tepenin ardında yeni bir şey çıkacakmış duygusu oluşur. Ancak her zaman birine benzeyen, kaybolan ve kıvrılan tek düze yollar ile karşılaşırsınız. Bunun farkında olan Bir Zamanlar Anadolu da her tepenin ardına detaylar ekliyor ve bu detayları madde ile ilişkilendiriyor. Bozkırda dolaşırken göz ardı ettiğimiz, küçük ama kıymetli mekânlara odaklanıyor. Yalnız topak bir ağaç, bir çeşme ve bazen de bir kabartma. Bu üç başlığa farklı bir ölçek olan köyü de ekleyebiliriz. Her şeyin sıradan olduğu, ancak o sıradanlığın aslında sıra dışı olduğu o köyler. Filmde olduğu gibi bu yazıda da benim için başrol bu kavramlar olacak.
Bir Zamanlar Anadolu'da, Filmloverss.
Taşranın başrolde olduğu film, 12 saatlik bir süreci ele alıyor. Film, bir ceset arayışına çıkan devlet memurlarının, her yerin birbirine benzediği taşrada 3 araba ile yollara düşmesi ile başlıyor. Akşamüstü başlayıp ertesi günün öğle saatlerine doğru süreç tamamlanıyor. Akşamüstü olduğunu, ilk sahnede karanlığa doğru giden gökyüzünün mavi tonlarından anlıyoruz.
Bir Zamanlar Anadolu'da, IMDB.
Yol uzun ve tanımsız. Ekip oyalanmak için sohbetlere girmeye başlar. Sık sık ihtiyaç molası için arabayı durduran savcı prostat hastası muamelesi görmektedir. Ekip tarafından aynı damgayı yemek istemeyen doktorun gizlice kayalıkların arasına gittiğini görürüz. Kayalıkların arasında gördüğü kabartmalar doktoru korkutur. Bu sahnede Nuri Bilge, taşrada ölçek-mekân kavramını ele almaktadır. Aslında bu kabartmalar, Keskin kasabasında yer alan, Roma uygarlığından kalma Ceritkale Kaya Mezarları’dır. Yönetmenin tercih ettiği ören yerinin dar bir oyukta, birbirine bakan kabartmaların olduğu yeri sinematografi gereği ele aldığını düşünmüştüm. Ancak taşrada bir insanın ihtiyacını gidermesi için seçtiği etraftan görülmeyecek, hafif çukur mekanların aslında çok güçlü bir karşılığı olduğunu gördüm. Yani taşranın kimliğinin çok iyi analiz edildiği ve mekânsal karşılığını bulduğu bir sahneden bahsediyoruz. Mekânı, geçmişindeki olası fonksiyonu ile sorgulayarak ele alan Nuri Bilge, neredeyse her sahnesinde sıradanlığın sıra dışı anlarını ele almış.
Araba seyrine tekrar başladığında manda yoğurdu kokulu mu olur
kokusuz mu olur sohbeti yapılıyor. Bu mesele, o sahnede öyle derinden işleniyor
ki kendinizi o mekânda hissediyorsunuz. Tartışılan konu son derece gündelik bir
konu ve çeperde işliyor. Yani arabanın uçlarında olan Komiser Naci, polis ve
Arap Ali arabanın çeperinde gündelik hayatı anlatırken bir anda kadraj arabanın
merkezinde yer alan zanlıya dönüyor. Burada arabanın mekânından faydalanan Nuri
Bilge, çeperde dönen hayata bir parantez açıp (arabanın tam ortasında, merkezde
bulunan) zanlıya, filmin çekilme sebebine odaklanır. Açılar ve mekandan devam
edecek olursak muhtarın evindeki yemek sahnesi, odak ve merkezde bulunma
üzerine ele alınabilir. (Taşrada, bürokrasiden biri köye gelecekse muhtar ev
sahipliği yapar.) Sahne bir bahçe girişi ile başlar sonra yer masası ile devam
eder. Yönetmenin sofra etrafında, insan gözü seviyesinden aldığı kareler ile
izleyiciye orda olma duygusunu aktarılır. Odada, birinde muhtar ve kasabanın
üst düzey yetkililerinin olduğu sofra, diğerinde ise alt düzey personelin ve
zanlının olduğu sofra bulunuyor. Kamera açısı ise iki sofranın tam ortasında
olacak şekilde ayarlanmış. Mekandaki konumu duvar dibinde olan böylelikle evin
sahibi olduğunu anladığımız muhtar ve sofrası ile zanlının da bulunduğu, cam
tarafına yakın olan sofranın taşradaki bilgiyle kurulduğunu görüyoruz. Pencere
dibi, kapıya yani hizmet eden tarafa yakın sofrada alt tabaka, odanın başında
ise üst tabaka yer alıyor. "Odanın başı" kelimesini bu
nedenle taşrada duyarız.
Bir Zamanlar Anadolu'da, IMDB.
Ardından sabah olur. Bu sefer cesedin yerini kesin olarak bulmaya giderler. Sabahın soğukluğu ile topraktan çıkan ısının bir araya gelişi, puslu atmosfere neden olur. Böyle bir atmosferde cesedi bulup çıkarırlar. Cesedi, polis arabası olan beyaz Toros’a yerleştirirler. Arap Ali’nin cesedin yanına tarladan aldığı kavunları yerleştirmesinin taşradaki sıradanlığı barındıran bir Anadolu sahnesi olduğunu söyleyebilirim. Taşrada kavunun yerinin sadece o Toros’un bagajdır. O bagajda bir cesedin olmasının bile bu durumu değiştirmemesi ile coğrafyada var olan sıradanlığın ve umursamamanın şifrelerinin verildiğini görürüz.
Bir Zamanlar Anadolu'da, Filmloverss.
Bir Zamanlar Anadolu’da filmi, ele aldığı konuyu taşranın mekânları ile bize anlatıyor. Bu anlatma dili kelimelerden biraz bağımsız ilerliyor. Her gün karşılaştığımız ama fark edemediğimiz yerlerin hayatın ne denli içinde olduğunu anlatıyor. Aslında bize sıradan gelen konu ve kavramlar hayat içerisinde sandığımızdan çok daha önemli rollere sahip. Yalnız topak bir ağaç, bir çeşme ve bazen de bir kabartma. Yol alırken fark etmediğimiz ama bulunduğu muhitte önemli bir rolü olan mekanlar. Belki de bizim de çevremizde, yaşadığımız kentlerde buna benzer mekânlar belirlemişizdir. Kim bilir?
Bir Zamanlar Anadolu'da, IMDB.
Bünyamin Atan. İlköğretim ve
lise eğitimini Mardin’de tamamladıktan sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi
Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. Katıldığı mimari proje yarışmalarında çeşitli
ödüller aldı. Mimarlığı coğrafya ve yerellik üzerine işlemeyi seviyor. İtü
Teknopark’ta araştırmalarına devam ederken, kurulan mimari ekiplerle çeşitli
ölçeklerde projeler üretiyor. Mezun olduğu yıldan beri farklı okullarda jüri ve
stüdyo yürütücülüğü yapmaya devam ediyor. Fotoğraf gözünden bakmayı, mimarlığın
bir gereği olarak nitelendiriyor. Filmlerin, perspektif ve ölçeği ele alış
biçiminin mimarlığına katkı sunduğunu ifade ediyor. Bu nedenle sinema-mekân
konusuna ilgi duyuyor. Ayrıca gezerek anlamayı ve okumayı seviyor.
Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetnamesi" ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır.
Devamını okuAhmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.
Devamını oku